Zerdüştilik / Mazdaizm

Zerdüşt Dininin Tarihi Gelişimi

Zerdüşt Dininin Tarihi Gelişimi
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Zerdüştilik / Mazdaizm Yorumlar : 1 Okunma : 3722 Beğen : 0

Mecusilik tarihi gelişimi açısından dört ana döneme ayrılır.

1. Zerdüşt’le başlayan ilk inanç dönemi;

2. Kabaca Dara (Darius) sonrasında başlayan ve milattan sonra III. yüzyılın ilk yarısına kadar devam eden dönem;

3. Milattan sonra VII. yüzyıla kadar süren Sasaniler hanedanı dönemi;

4. Sasaniler’in yıkılışı ile başlayan ve günümüze kadar devam eden dönem.

İlk dönemde Mecusilik -daha yerinde bir ifadeyle Zerdüştilik-, Gathalar’da bulunan Zerdüşt’ün öğretilerine bağlı kalarak tanrı inancı açısından monoteist bir özellik göstermiştir. Bu dönemde çok tanrıcılığa ve paganist kült ve ritüellere karşı çıkılarak peygamber Zerdüşt’ün yüce tanrı Ahura Mazda’dan aldığı vahiyler doğrultusunda öğretiler savunulmuştur. Bu öğretilerin merkezinde, her şeyin yüce rabbi olan Mazda’ya imana dayalı bir inancı ifade eden Mazdeyasna inancı bulunmaktaydı (Taraporewala, s. 2). Bu devirde din evrensel boyutta yayılma temayülü göstermiş, özellikle Dara zamanında İran sınırları dışında Anadolu ve Avrupa’ya kadar yayılmıştır. Kitab-ı Mukaddes çeşitli İran krallarından bahsetmektedir. Özellikle İsrailoğulları’nı Babil sürgününden kurtaran Kral Cyrus, Tanrı’nın “mesihim” ve “çobanım” iltifatına mazhar olan oldukça müsbet bir şahsiyet olarak Kitab-ı Mukaddes’te yer alır (İşaya, 44/28, 45/1). Persler zamanında Zerdüştiliğin yayıldığı geniş alanlarda asıl Zerdüştilik’ten uzak bazı heretik ekoller de oluşmaya başlamıştır. Ahameniler döneminde imparatorluğun batı bölgelerinde kurulan ve Hıristiyanlığın başlangıcına kadar varlığını sürdüren çeşitli kolonilerin rahipleri olan Meciler bunlar arasındadır. Meciler, Yunan kaynaklarınca “Zerdüştiliğin ortodoks olmayan taraftarları” diye adlandırılmıştır. İmparatorluğun batı bölgelerindeki kolonilerde yaşayan bu grup, Zerdüşt’ün öğretileriyle yaşadıkları bölgenin inanç ve gelenekleri arasında senkretik bir yapı oluşturmuşlardır. aramice konuşan Meciler daha çok astrolojiyle uğraşmışlardır. Nitekim Yeni Ahid kaynakları da yeni doğan Hz. isa’yı görmeye gelen doğulu bilge kişiler olarak bunlara işaret etmektedir (Matta, 2/1-12). İkinci dönemde Persler’in zayıflayıp yıkılması ve İran dahil Zerdüştiler’in yaşadığı bölgelerin büyük ölçüde Yunan hakimiyeti altına girmesiyle gerek Zerdüşt öncesi İran dini inançları gerekse İran civarındaki çeşitli dinsel geleneklerle Helenistik inanç ve ritüeller Zerdüştiliği etkilemiş, böylece Zerdüştilik saf monoteist yapısından uzaklaşmaya ve senkretik bir yapı arzetmeye başlamıştır. Mecusilik geleneksel düalist yapısına ise tam anlamıyla Sasaniler döneminde kavuşmuştur. Mecusilik’teki düalist ortodoksinin özellikle milattan sonra IV. yüzyılda II. Şapur devrinde tesis edildiği ve düalizmi konu alan Pehlevice metinlerin bu dönemin teolojik anlayışının ürünü olduğu düşünülmektedir (Zeahner, The Teachings of the Magi, s. 11). Milattan sonra 226 yılında Sasaniler hanedanının iş başına geçmesiyle Mecusilik yeniden toparlanmaya başlamış, 272’de imparatorluk başrahibi Kartir’in çabalarıyla imparatorluğun resmi dini ilan edilmiştir. Bu devirde iyi ve kötü düalizmine dayalı teolojik doktrinler genel kabul görmeye başlamış ve Mecusiliğin sözlü geleneği yazıya geçirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca aynı dönemde Mecusilik, Sasaniler’in siyasi ve askeri gücüne paralel olarak Irak, Bahreyn, Uman ve Yemen (bk. EBNa) gibi bölgelerde yöneticilerin ve toprak ağalarının dini olarak tanınmış, İran dışındaki yerli kabileler arasında yayılma istidadı göstermiştir. O devirde Batı Hindistan ve Çin’de de Mecusi toplulukların bulunduğu bilinmektedir.

Sasaniler’in yıkılması ve İran’ın İslam hakimiyetine girmesiyle başlayan son dönemde Mecusilik hızla gerileme sürecine girmiştir. Müslüman yöneticiler Kur’an’daki bir ayette hıristiyanlar, yahudiler, Sabiiler ve müşriklerle beraber anılan Mecusiler’e (el-Hac 22/17) cizye karşılığı İslam hakimiyetinde yaşama hakkı tanımıştır. Bu konuda Hz. Peygamber’in, “Onlara Ehl-i kitap muamelesi yapın” şeklindeki hadisinden başka (el-Muvaṭṭaʾ, “Zekat”, 42) bizzat kendisinin Yemen ve Hecer Mecusileri’ne yönelik yaptığı uygulama dikkat çekicidir. Buna göre Resul-i Ekrem, kadınlarını nikahlamamak ve kestiklerini yememek kaydıyla Mecusiler’in cizyeye bağlanmasına izin vermiştir . Dört halife döneminde de bu uygulama devam etmiştir. Müslüman hukukçular, kendilerine has müstakil hükmü bulunmayan konularda Mecusiler’e genellikle gayri müslimlere ilişkin müşterek ahkamı uygulama temayülü göstermişlerdir. Ehl-i kitap’tan sayılıp sayılmadıklarının önem taşıdığı diyet gibi bazı hususlarda ise farklı görüşler ortaya çıkmıştır . İslami dönemde Mecusiler’in büyük kısmı Müslümanlığı veya Hıristiyanlığı kabul etmek suretiyle din değiştirmiştir. Din değiştirmede ve özellikle müslüman olmada gerek yerel yöneticilerin telkin ve teşviki gerekse cizyeden kurtulmaya veya İslam imparatorluğunda siyasal ve sosyal açıdan bazı imkanlar elde etmeye yönelik amaçları etkili olmuştur. Emeviler’in son dönemlerinde ortaya çıkan Bihaferid b. Mahfervedin örneğinde olduğu gibi bazı Mecusi ileri gelenleri telkin üzerine müslüman olmuş, ancak eski inanç ve geleneklerini hala devam ettirdikleri gerekçesiyle cezalandırılmıştır (İbnü’n-Nedim, II, 822). Bu arada müslüman olan bir kısım Mecusiler ilmi açıdan önemli eserler vermişlerdir. Bermekiler devrinde İslamiyet’i benimseyen İbn Hurdazbih bunlardandır (a.g.e., I, 326). Alınan cizyenin korunması amacıyla onların müslümanlaşmasının yerel yöneticilerce engellenmeye çalışıldığı dönemler de olmuştur. Emeviler ve Abbasiler devrinde zaman zaman Mecusiler’e karşı takibat yapılmış, ateş tapınakları yıkılmış ya da mescide dönüştürülmüştür. Bu yüzden bazıları İran dışına (özellikle Hindistan) göç etmek zorunda kalmıştır. İslami devirde Mecusiliğe karşı birçok reddiye yazılmıştır. Bu dönem Mecusi dini literatürünün derlenmesi açısından da önemlidir. Bilhassa IX. yüzyılda Denkard, Bundehişn, Pendname-i Zerdüşt ve Datistan-ı Dinig, Datistan-i Minug-ı Ḫıred gibi Pehlevice metinler derlenmiştir (Bausani, s. 15-16). Ayrıca İslami devirde bazı Mecusi ekoller ortaya çıkmıştır. Şehristani ve Abdülkāhir el-Bağdadi gibi müellifler çeşitli Mecusi fırkalarından bahsederler. Şehristani el-Milel ve’n-niḥal’inde (II, 54-72) Keyumertiyye (Keyumersiyye), Zürvaniyye, Zeradeştiyye ve Seneviyye’yi, Abdülkāhir el-Bağdadi de (el-Farḳ, s. 214) Zürvaniyye, Meshiyye, Hürremdiniyye ve Bihaferidiyye’yi zikreder.

İsmaililik ve Müslimiyye gibi mezheplerin taraftarları olan bazı kişiler Mecusilik’le ilişkili inanç ve beklentilerini sürdürmüşlerdir. Mesela bir astrolog ve filozof olan Daydan lakaplı Muhammed b. Hüseyin, İslami dönemden sonra Mecusiliğin yeniden yaygınlaşacağını ilan etmiş, Müslimiyye taraftarı olan İshak adında bir kişi de Zerdüşt’ün ölmediğini ve kendisinin Zerdüşt tarafından tayin edilen bir elçi olduğunu ileri sürmüştür (İbnü’n-Nedim, I, 469-470; II, 823-824).

Zerdüşt hayatta iken Zerdüştilik, Tacikistan ve Belucistan’ı da içine alan Harizm bölgesinde yayılma imkanı buldu. Ayrıca Kral Viştaspa’nın yardımıyla gönderilen misyonerlerle civar bölgelerde de yayılması için çalışıldı. Ancak bu dönemde Viştaspa’nın hakimiyet alanına giren yöreler hariç İran’ın genelinde eski İran dini inançları yaygındı. Zerdüşt’ün ölümünün ardından onun öğretileri İran’da kabul görmeye başladı ve çok geçmeden İran’ın genelinde bu yeni din yaygın hale geldi. Yeni dinin sağladığı canlılığı da arkasına alan Kral Dara imparatorluk sınırlarını hızla genişletmeye koyuldu. Özellikle Asur ve Babil imparatorluklarının mirasına Persler’in hakim olmasıyla Zerdüştilik bütün bu bölgelerde yayılma imkanı buldu. Daha sonraki dönemlerde Hindistan’dan Anadolu ve Avrupa’ya, Horasan bölgesinden Arap yarımadasına kadar oldukça geniş bir bölgede taraftar edinen yeni din, tabii olarak yavaş yavaş kendi özgün teolojik doktrinlerini kaybetmeye ve yayıldığı bölgelerin yerli inanç sistemleriyle karşılıklı bir etkileşim süreci yaşamaya başladı. Neticede bu süreç, Zerdüşt’ün öğretilerinin irtibatta bulunan geleneksel dinler ve kültürler çerçevesinde yorumlanarak Zerdüştiliğin senkretik bir dini gelenek şeklinde ortaya çıkmasını sağladı. Günümüzde sayıları hayli az olan Mecusiler’in önemli bir bölümü İran dışında, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada gibi ülkelerde yaşamaktadır. İran’da kalanlar Geber (Gebr) adıyla bilinmektedir. Hindistan’daki Mecusiler ise Gucerati dili konuşan küçük bir topluluktan ibarettir.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi

İlgili Sayfalar

Yorum Yaz


Yazdığınız yorumların genel ahlak kurallarına uygun olmasına özen gösteriniz. Ayrıca yazdığınız yorumlarda isminiz e postanız eksik yanlış olmamalıdır aski halde yorumlarınız onaylanmaz dikkate alınmaz cevap verilmez.