Gündem

Ana Sayfa Haberler Gündem Kötü islamcılık yoktur, az islamcılık vardır

Kötü islamcılık yoktur, az islamcılık vardır

Kötü islamcılık yoktur, az islamcılık vardır
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Gündem Yorumlar : 0 Okunma : 2334 Beğen : 0

Bulaç’ın dün Yeni Şafak’ta yayınlanan röportajı hem şimdiye kadar yazdıklarını derli toplu bir araya getirmesi hem de sözlerindeki gerici düşünceyi açıkça ifade etmesi bakımından önemli. Çünkü Bulaç gerici özlemlerini dile getirirken, kimi zaman masallar anlatarak kimi zaman da yalanlar sıralayarak bunları süslemeyi de ihmal etmiyor.

En başa yazalım: İslamcılığın vazgeçilmez huyu olarak pragmatizm
Nedendir bilinmez, islamcıların birçoğunda saklanması ve fazla konuşulmaması gereken bazı kusurları, marifetmiş gibi ortaya döküp bununla övünmek gibi bir alışkanlık vardır. İşte Ali Bulaç da “sıkı” bir islamcı olarak öyle yapıyor ve daha ilk sözleriyle Türkiye’de islamcı akımın ne kadar koyu bir pragmatizmle yoğrulmuş olduğunu söyleyiveriyor:

Birinci nesil İslamcılar 1850-1924 yılları arasındaki dünya her ne idiyse, o dünyanın şartlarına göre düşünüyorlardı. 1947-1997 yılları arasındaki İslamcılık o toplumun konjonktürel şartları ne idiyse o şekilde düşünüyordu.

İslami kurallara göre şekillendirilmiş bir dünya hedefi değişmese de, politikaların ve kanunların değişebileceğini de ekleyen Bulaç, farkında olarak ya da olmayarak, islamcılığın her döneme uygun bir kalıba girmekteki maharetini de ifade etmiş oluyor. Her dönemin koşulları farklı ise, her dönem farklı biçimler alacaksınız yani. O dönem gücü ve iktidarı elinde bulunduran, ikbal kapılarının kilidine sahip olan kimse, sessiz dualar eşliğinde ona yanaşacaksınız. “Eğer kafanızda 'İslam dünyası' gibi bir nihai hedef varsa, gerisini dert etmeyin; her dönemde kendinize ayrılan yere yerleşin, her dönemeçte ilk dönen siz olun” demeye getiriyor aslında Bulaç.

Sadece bu ruhsuz ve çapsız pragmatizmle kalsa iyi; Bulaç bu sözleriyle aslında islamcılık ile sermaye ve devlet arasındaki ilişkilere dair de önemli bir noktayı işaret etmiş oluyor. Çünkü her dönemin ruhuna teslim olmayı, içinde bulunulan koşullara göre tutum almayı “doğal bir şey” olarak tanımladığınızda, şu soruyu da yanıtlamanız gerekir: Peki o dönemin koşullarını kimler belirliyor?

Bulaç’ın “o dünyanın şartları” ya da “o toplumun konjonktürel şartları” olarak adlandırdığı dönemler, aslında Türkiye’de sermaye iktidarının çeşitli biçimler altında egemen olduğu; dolayısıyla içinde hareket edilecek, teslim olunup uygun pozisyona geçilecek koşulları da sermayenin belirlediği bir toplumsallığı ifade ediyor. O halde, Bulaç bir taşla iki kuş birden vurarak islamcılığın hem her kaba uyan kişiliksiz pragmatizmini hem de sermaye iktidarı ile geliştirdiği kopmaz sadakat bağını itiraf etmiş oluyor. Bazıları için bir utanç vesilesi sayılabilir; Bulaç utanmıyor.

Korunma içgüdüsü: İyi islamcılık, kötü islamcılar
Zaman’daki köşesinde de birçok kereler ifade ettiği gibi, Bulaç’a göre “kötü islamcılık yoktur, az islamcılık” vardır. Daha açık bir deyişle, islamcılık esasında birçok soruna çözüm olabilecek maymuncuktur, ama iktidara yerleşen islamcı aktörler “islami esaslar”dan hep uzaklaşmıştır. Dolayısıyla, her kim ki islamcıların işlediği cinayetlerden, vahşi saldırılardan ya da gerici uygulamalardan söz ediyorsa, o aslında islamcıların iktidarla hesaplaşamamış kesimlerinden söz ediyordur.

Velhasıl islamcılık düşüncesi öyle bir düşüncedir ki, kendisi her zaman doğru ve iyi olmakta, fakat uygulayıcıları hep yanlış işler yapmaktadır. Sivas Katliamı deseniz, öyle; Kanlı Pazar deseniz, öyle. Bunların sorumluluğunu islamcı düşünceye yıkmak mümkün değildir; olsa olsa o dönemin islamcılarının iktidarın cazibesine kapılıp yanlış uygulamalarda bulunduğu söylenebilir. Yoksa islamcılık düşüncesi recmi, kısasa kısası, cihadı emretmemektedir.

Bulaç’ın bu hep aynı noktaya dönen mantık silsilesinden sonuç çıkarmak zor olsa da, neyse ki kendisi bu konuda yardımlarını esirgememiş. Neden islamcıların hep yanlış uygulamalar yaptığı ve iktidarın ışıltısına kapıldığı sorusuna da, ne tesadüf, aynı noktadan yanıt veriyor Bulaç:

İslamcı gelenekten gelen insanlar, iktidarın yapısını sorgulamadan oldukları gibi kabul ettiklerinden, iktidar onları dönüştürdü. Siz bir iktidarı kendi referanslarınıza; kelama, fıkha, İslami akideye, ideallere, adalet hakkaniyete göre sorgulamazsanız, adaletsiz bir iktidar alıp kullanırsanız Hz. Ömer bile olsanız o iktidar sizi dönüştürür.

Eh kimsenin Hz. Ömer’le aşık atamayacağını bildiğinden olsa gerek, Bulaç iktidarın yan etkilerini de “az islamcılık”a bağlamakta zorlanmıyor. Yani islamcılar devlet iktidarını gerici saldırılarının bir aracı olarak kullanmakla ve ilerici toplumsal dinamikleri bastırmakla uğraşacağına, kelamdan, fıkıhtan, islami akidelerden hareket edip toplumu ve iktidarı şeriat ilkeleriyle düzenlemeli, böylece meseleyi kökünden halletmeliydi. Çünkü “kötü islamcılık yoktur, az islamcılık vardır”. Ya da şöyle de diyebilirdi Bulaç, “azıyla yetinen çoğunu bulamaz”.

Allahtan AKP var da…
Bu sözlerin arkasından gelen AKP övgülerinin nedeni ise, islamcılığın masumiyeti konusunda endişe taşıyanlara ince bir sakinleştirici sunabilmek. Çünkü Bulaç AKP’ye teşekkür borçlu olduğunu söyleyerek, günah keçisini bulduğunu da ifade etmiş oluyor. Artık islamcılık hakkındaki endişe ve kuşkuları rahatlıkla bertaraf edebileceğini anlayan Bulaç, AKP’nin kendisini islamcı olarak tanıtmadığını hatırlatıyor ve bu nedenle teşekkürlerini sunuyor. Öyle ya, kendisine islamcı demeyen bir iktidarın uygulamalarını nasıl olur da islamcılığa teşmil edebiliriz? Allahtan AKP var da, Bulaç geceleri huzur içinde uyuyabiliyor.

Çünkü Bulaç'a göre AKP liberal politikalar izliyor ve milliyetçi-devletçi bir tutum sergiliyormuş. AKP’nin hem birçok sorunu hâlâ çözememesinin hem de Türkiye’deki etnik ve dinsel olarak farklılık taşıyan kesimleri şemsiyesi altına toplayamamasının nedeni de, islamcı ilkelerden uzaklaşıp Batı icadı liberal ve milliyetçi bir politika uygulamasıymış. Bulaç bu sayede sorunun kaynağını göstermiş olmakla yetinmiyor, çözümü de masaya koyuyor: Daha fazla islamcılık.

AKP daha fazla islamcılık yaparak, giderek toplumsal yapıyı daha derinlemesine İslami ilkelerle donatarak Kürt sorunundan Alevi sorununa kadar birçok başlıkta geniş bir destek bulabilir Bulaç’a göre. Çünkü islamcı akım, hiçbir etnik ve kavmi özelliği dikkate almayıp, her bireyi din üzerinden tanımlamayı önermektedir. Yani Bulaç için, Kürt sorunu, alevi sorunu, kadın sorunu, gayrımüslimler sorunu falan yoktur; tekrar olacak ama söyleyelim, az islamcılık vardır.

Bulaç, eğer AKP islamcılık dozunu artırırsa, bugün uğraşmak zorunda kaldığı birçok sorundan kurtulacağını, tüm Türkiye’yi kapsayabilecek bir siyasal aktör haline geleceğini iddia ediyor. Zaten Bulaç için AKP’de böyle bir potansiyel de var; çünkü şimdiye kadar ilk kez halkıyla barışık, halka üstten bakmayan bir başbakan var iktidarda.

Köylüye, işsize, kadına hakaretler eden; gazeteciyi, öğrenciyi, siyasetçiyi hapislere dolduran başbakandan söz ediyor Bulaç. Acaba “Türkiye’ye yeni bir Sait Halim Paşa lazım” sözleriyle de Başbakan Erdoğan’ı mı kast ediyordu?

Ortadoğu’da ve Türkiye’de değişimin motoru islamcılardır
Bulaç’ın değindiği konulardan biri de Ortadoğu’da yaşanan ve "Arap Baharı" olarak adlandırılan süreçte islamcı akımın rolü. Bulaç net biçimde söylüyor: “Değişimin öncüsü islamcılar oldu”. Tunus, Mısır ve Libya’da başlayan halk hareketlerinin nasıl oyunlar ve uluslararası planlarla islamcılara teslim edildiğini, hatta sürecin dışında kalan ve beceriksizliğini aşamayan Müslüman Kardeşler’in ABD tarafından hangi yollarla sahneye itildiğini bilmesek inanabiliriz Bulaç’a.

Ya da Türkiye tarihine hiç göz atmasak, islamcıların bu ülkede de ne kadar “değişim” yanlısı olduğunu düşünebiliriz. Oysa tarih bize, bırakın değişime öncülük etmeyi, her türlü muhalefet hareketinin karşısına çıkarılan islamcı örgütler ve tetikçiler gösteriyor. Türkiye’de daha eşit, daha adil ve daha özgür bir ülke mücadelesini inatla yürüten solun, her seferinde islamcı düşüncenin hedef tahtasında olduğu söylemeye gerek var mı bilmeyiz?

Tam tersine, islamcıların her zaman ve her tarihte gerici taleplerle “mücadele”ye girmesinin bir kural haline geldiğini söylemeliyiz. 31 Mart’tan Malatya Sürgü’ye uzanan kronolojide, islamcıların basit bir demokratik talep konusunda dahi tepki gösterdikleri görülmüş şey değil. Bulaç üst perdeden “değişim öncülüğü” pazarlayacağına, tek bir örnek gösterse de ikna olsak. Tabi türbanı bir özgürlük hareketi olarak görmüyorsak...

Edebiyat ve tiyatroyu boş ver, kulluk et, boyun eğ
Bulaç’ın röportajı, sanat konusundaki düşüncelerini açıkladığı sözlerle bitiyor. Bulaç’a göre Türkiye’de islamcılar roman, şiir ya da tiyatro, sinema gibi sanatlarla uğraşmamalı. Gönülden katıldığımız bu saptamanın gerekçesini ise şu sözlerle ifade ediyor Bulaç:

Sizin tiyatro yapabilmeniz için tradejiniz olması lazım. Trajedi insanın tanrıyla kavgasından kaynaklanmıştır. Yunan tragedyasında Tanrı insanı ezer, özgür olmak isteyen insan trajedisini sahnede dile getirir. Allah Adem'i yarattıysa, ona ruhundan üflediyse, ona isimleri öğrettiyse, yeryüzünün halifesi seçtiyse, peygamberler gönderip kitaplar indirdiyse biz Müslümanlar Allah'la barış (silm) halindeyiz demektir, bizim trajedimiz yoktur ki tiyatromuz olsun!

İnsanın tanrıya ve kadere başkaldırışı, eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı mücadelesini kendi ellerine alması anlamına gelen “insan ile tanrı kavgası”, elbette Bulaç için uzak durulması gereken bir kötülük. Onun yerine, Bulaç, tanrıya ve kadere boyun eğmeyi yeğ tutacak ve boyun eğmeyi önerecek kuşkusuz.

Yaşadığı yoksulluklar karşısında “tanrının adaleti” diyerek tanrısıyla barış içinde yaşadığı ve bu sayede yoksulluktan kurtulan tek bir insan olmamıştır gerçi, ama Bulaç’a göre önemli olan da yoksulluğun ortadan kaldırılması değil, toplumun İslami ilkelere göre yeniden düzenlenmesidir. Yani yoksul olunacaksa da Müslüman yoksul olunmalı ki, maazallah iktidara, otoriteye karşı çıkmasın, kulluk etsin, boyun eğsin.

Boyun eğsinler ki, birileri kan ter içinde çalışıp dururken, Bulaç gibileri "daha çok İslamcılık lazım” diye bağırabilsin.

Can Soyer (soL)



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi

Yorum Yaz


Yazdığınız yorumların genel ahlak kurallarına uygun olmasına özen gösteriniz. Ayrıca yazdığınız yorumlarda isminiz e postanız eksik yanlış olmamalıdır aski halde yorumlarınız onaylanmaz dikkate alınmaz cevap verilmez.

Haberler