İslamın Ticari Bakış Açısına Göre Havale

İslamın Ticari Bakış Açısına Göre Havale
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Müslümanlık ve Hukukî Hayat Yorumlar : 0 Okunma : 3014 Beğen : 0

Sözlükte, "bir şeyi bir yerden başka bir yere taşıma, gönderme" anlamına gelen havale, İslâm hukukunda, borcun bir kimsenin zimmetinden başka bir kimsenin zimmetine nakledilmesini ifade eden bir terimdir (Mecelle, md. 673). Havale akdi, İslâm hukukunda akid ve hukukî işlemlerin tâbi olduğu genel kurallara tâbidir. Havale işleminin hukuken kurulabilmesi (in`ikad) ve muteber olabilmesi (sıhhat) için, ilgili tarafların rızâsı, ehliyeti ve havale konusu ile ilgili bazı şartlar aranır. Havalede her üç tarafın rızâsının da bulunması halinde akdin geçerliliğinde ihtilâf yoktur. Yeni borçlu ile alacaklı arasında yapılan anlaşma Hanefîler'e göre yeterli olup birinci borçlunun rızâsının bulunması şart değildir (Mecelle, md. 681). Diğer hukuk ekolleri ise bunu şart görürler. Birinci borçlu ile alacaklı arasında yapılan anlaşmanın ise yeni borçlunun rızâsına ihtiyaç hissettireceği açıktır (Mecelle, md. 683). Evvelki borçlu ile yeni borçlu arasında borcun nakliyle ilgili anlaşmanın geçerlilik kazanması İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre, alacaklının rızâsına bağlıdır. Çünkü kişilerin ödeme imkânları farklı olduğundan, alacaklının borcun naklinden dolayı zarar görme ihtimali vardır. Bir kısım İslâm hukukçusu ise bunu câiz görür. Tarafların ivazlı akid ehliyetine sahip bulunması, havale konusu borcun da zimmette sabit olabilen cinsten, belli, meşrû ve bağlayıcı bir borç olması şartları aranır.

Havale işleminin hukukî sonucu İslâm hukukçuları arasında tartışmalıdır. Hanefî müctehidlerin çoğunluğuna göre havale işlemi sonunda borçlu borcundan kurtulmuş olur. Hanefî müctehidlerden Züfer'e göre havale asıl borçluyu borçtan kurtarmaz. Borcun nakline gelince, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf'a göre havale, borcu eski borçlunun zimmetinden yeni borçlunun zimmetine nakleder. Havale işlemi sonunda birinci borçlu ve ona bağlı fer`î borçlular borçtan kurtulmuş olur. Mecelle'de bu görüş tercih edilmiş olup (md. 690), diğer hukuk ekollerinin de görüşü bu yöndedir. Ancak Hanefî mezhebinde belli durumlarda borcun ödenmemesi halinde alacaklıya asıl borçluya rücû imkânı tanınmıştır. Hanefî imamlardan İmam Muhammed'e göre ise, havale sadece alacağı yeni borçludan talep hakkı doğurur, borcun aslı havale eden birinci borçlunun zimmetinde devam eder.

Günümüzde yaygın olan poliçe ve çek gibi kıymetli evrak yoluyla borcun nakli usulü, ilk dönemlerden beri müslüman toplumlarda uygulanagelmiştir. Poliçe ve süftece usulünün müslüman toplumlarda uzun bir geçmişinin ve Batı toplumlarına göre beş asırlık bir önceliğinin bulunduğu, hatta poliçe usulünün Batı'ya Endülüs müslümanları ve Haçlı seferleri kanalıyla geçtiği görüşleri vardır. Geniş bir coğrafya üzerinde yüzyıllar süren bir medeniyet kuran müslümanların günlük ticarî ihtiyaçlarını karşılayacak yeni usuller bulmakta gecikmemeleri tabiidir. Çünkü İslâm hukukunun aslî kaynakları olan Kur'an ve Sünnet özellikle borçlar ve ticaret hukuku alanında genel ilkeler belirtmekle yetinmiş, her topluma kendi şartlarına uygun hukukî ayrıntıyı düzenleme, çözüm ve usuller bulma yetki ve fırsatı tanımıştır. Alacağın ve borcun naklini konu alan havale ile ilgili birçok hukukî görüş ve tartışmaların yapılmış ve bu konuda zengin bir hukuk doktrininin meydana gelmiş olmasında, İslâm'ın bu esnek tavrının yanı sıra, farklı müslüman toplumların değişik ihtiyaçları ile karşılaşılmış olmasının da önemli payı vardır.

****

Gönderme, nakletme, bir işi başkasına gördürme, devretme. Borçlunun borcunu doğrudan doğruya değil de üçüncü bir şahıs veya kurum aracılığıyla ödemesi. Fıkıhta; "borcu bir kişiden başka bir kişiye nakletmektir" diye tanımlanmıştır (Fetâvây-ı Hindiyye tercümesi VI,187). Mecellenin tarifine göre "deyni (horcu) bir zimmetten diğer ümmete nakletmektir" (mad. 673).

Borçlunun ister bu üçüncü şahısta (muhalün aleyh) alacağı olsun ve bu alacağını borçlu bulunduğu kişiye havale etsin (kaynaklardaki ifadesiyle; alacaklısını o kişiye havale etsin) "Seni, bendeki şu kadar alacağını almak üzere filana havale ettim" demesi gibi, isterse sözleşme yaparak onun vasıtasıyla borcunu ödesin, ikisi de havale kapsamına girer.

İslâm Hukuku'nda havale ile ilgili olarak kullanılan özel terimler vardır:

Muhil: Havale eden (eski borçlu) Muhalün leh: Havale edilen (borcun kendisine ödenmesi gereken alacaklı)

Muhalün aleyh: (Havaleyi kabul eden, eski borçlunun yerini alan yeni borçlu)

Muhalûn bih: Havale konusu olan borç

Havale bir akid (hukuki sözleşme) dir. Her akidde olduğu gibi havale akdi de "icab" ve "kabul" ile gerçekleşir. Borçlunun alacaklıya "alacağını almak üzere seni filâna havale ettim" veya "sana olan borcumu filandan al" demesi icab; alacaklının da: "Kabul ettim" demesi kabuldür.

"Kabul", hem alacaklı hem de havaleyi ödeyecek (muhalün aleyh) tarafın rızasıyla gerçekleşir.

Havale akdiyle borçlu, borcu kendi üzerinden başka bir şahsa nakletmiş yani ona havale etmiş olur. Borç kendisine havale edilen kişi ve alacaklının kabuluyle akid tamamlanmış olur. Muhalün aleyh (havaleyi kabul eden, yeni borçlu) tarafından borcun ödenmesiyle de akit sona erer.

Havale işleminin daha iyi anlaşılması için birkaç örnek verelim:

1. Borçlu olan A, alacaklısı B'ye bir çek yazıyor. B çekle ilgili bankaya gidiyor, parayı alıyor. Bu bir havaledir. A, B'yi kendi namına ödeme yetkisi verdiği bankaya havale ederek borcunu ödemiş oluyor.

2. Ankara'da oturan A'nın, İstanbul'da oturan B'ye şu miktarda bir borcu vardır. Bu borcunu ödemek için A, ya bizzat İstanbul'a gidecek -ki bu masraflı bir yoldur- veya postahaneye giderek bir havale gönderme formu dolduracak, belli bir ücret ödedikten sonra borcunu havale edecektir. A hem masraftan kurtulmak hem de daha güvenli bir şekilde parasım göndermek için posta havalesini tercih ediyor.

3. A İstanbul'a giden C ile de borcunu havale edebilir. Yahut yine İstanbul'da oturan ve kendisine borcu olan D ile haberleşerek borcunu kendi alacaklısı B ye ödemesini isteyebilir. Ancak bu son şık her zaman güvenli olmaz ve istenen neticeyi vermez.

Örneklerden de anlaşılacağı gibi havale, borç ilişkilerinde ve ticârî işlemlerde kolaylık sağlamak için, sosyal bir ihtiyacı karşılamak üzere meşru kılınmış bir akiddir. Şartlarını yerine getirerek yapılacak bu akid, insanların birbirlerini daha iyi tanımalarına, ilişkilerini ona göre düzenlemelerine, bu vesileyle başka iyi münasebetler tesis etmelerine yardımcı olabilir.

Sosyal hayatta hoşgörü, birbirine güven, verilen sözü yerine getirme, İslâm'ın bize öğrettiği önemli prensiplerdir. "Ey iman edenler (yaptığınız) akidleri yerine getirin" (el-Mâide, 5/1); "Ve o (mü'minler) emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler" (el-Mü'minûn, 23/8) buyurulmuştur.

Hadis-i Şerifte, muameleleri kolaylaştırmak için, ödeme gücü olan birisine havale edilerek alacağını ondan alması istenen kişinin bunu olumlu karşılaması ve buna uyması istenmiştir: "Zengin bir insanın borcunu ödemeyip uzatması zulümdür. Bir kimse böyle zengin, borcunu ödemeye gücü yeten birisine havale edilince ona uysun, o havaleyi kabul etsin" (Ö. N. Bilmen, İstılahutü'l Fıkhiyye, Kamus, VI/298).

Havalenin Şartları

1. Muhil, muhalün leh ve muhalün aleyhin âkil-baliğ olması

2. Muhalün leh ve muhalün aleyhin havaleyi rızasıyla kabul etmesi

3. Muhalün lehin havale meclisin de hazır bulunması

4. Muhalün bih'in ödenmesi lâzım olan belirli bir borç olması

Havale üç kısma ayrılır:

1. Havale-i muaccele: Havale edilen şeyin hemen ödenmesi lâzım geldiği şeklinde yapılan havale.

2. Havale-i müeccele: Havale edilen şeyin belli vadesi geldiğinde ödenmesi lâzım geldiği biçiminde yapılan havale.

3. Havale-i mübheme: Ta'cil veya tecili açıklanmadan yapılan havale.

Muhil'in, "muhalün aleyhteki alacağından yapılması" kaydıyla yaptığı havaleye "mukayyed havale"; böyle bir kayıt bulunmayan havaleye de "mutlak havale" denir. Eğer muhilin, muhalün aleyhte alacağı yoksa, muhalün aleyh havaleyi ödedikten sonra asıl borçluya (muhule) müracaat ederek parasını alır. Eğer alacağı varsa borcu ile takas yapar.

Havale borcu ödemeyi kabul eden yeni borçlu (muhalu'n-aleyh) nezdindeki alacağın, telef olması (iflâs etmesi, borcunu inkâr etmesi) ile ve akdin feshedilmesiyle bozulur. Bu durumda alacaklı alacağını asıl borçludan yani muhil'den alır.

Havale ile borçlu borcundan kurtulmuş olur.

Bir kimse bir şahsı, üzerinde alacağı olan bir adama havale ederse bu durumda alacaklı muhayyerdir. İsterse havale olunana gider ondan alır; isterse asıl borçludan alır.

Borçlu borcunu öder, alacaklı ise kabul etmezse; kâbul etmeye zorlanabilir (Fetâvây-ı Hindiyye tercümesi, VI, s. 192, 210).



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi