Huneyn Savaşı

Huneyn Savaşı
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hz.Muhammed (SAV) Yorumlar : 0 Okunma : 6928 Beğen : 0

Huneyn Savaşı Mekke'nin fethinden sonra Müslümanlarla Havazin Müşrikleri arasında meydana
gelen savaş.

Rasûlüllah (s.a.s) Mekke'nin fethi için Medine'den ayrıldığı zaman, nereye
gideceğini açıklamamıştı. Rasûlüllah'ın Havazin kabilesi kendi üzerlerine
gelebileceği endişesiyle savaş hazırlıkları yapmıştı. Müslümanlar Mekke üzerine
yürüyüp orayı fethedince, Havazin kabilesi artık sıranın kendilerine geldiğini
anladılar ve savaş hazırlıklarını tamamlayıp kendilerinin saldırmalarının daha
uygun olacağını hesapladılar. Rasûlüllah bütün Arabistan'ı tevhid bayrağı
altında birleştirmek kararında olduğu için, müslümanlarla müşriklerin er veya
geç çatışmaları kaçınılmazdı.

Havazinliler; Taifli Sakifoğulları ve diğer müşrik Arap kabileleri ile ittifak
kurarak kısa bir zaman içinde yirmibin kişilik bir ordu hazırlamışlardı.
Havazinlilerin lideri Mâlik bin Avf, bu savaşın bir ölüm kalım savaşı olduğunun
farkında idi. Askerlerinin bütün güçleriyle savaşmasını sağlamak için
kabilesinin bütün çocuklarını, kadınlarını ve mallarını birlikte getirmişti. Bu
hareketiyle, bir yenilginin onlar için top yekûn yok olma anlamı taşıyacağını
herkese anlatmak istiyordu.

Rasûlüllah (s.a.s), müşrik kabilelerin bu ittifaklarını ve savaş hazırlıklarını
haber alır almaz derhal savaş hazırlıklarına başladı. Hazırlıkları süratle
tamamladıktan sonra 12.000 kişilik bir orduyla Mekke'den çıktı. İslâm ordusunun
dörtbini Ensardan, bini Muhacirlerden, beşbini müslüman olan Arap
kabilelerinden, ikibini de Mekkelilerden oluşuyordu. Hatta Seksen kadar Mekkeli
müşrik de onlarla birlikte idi. Müşriklerin başlıca amacı, galibiyet halinde
ganimetten pay almak ve müslümanların durumlarını görmekti.

İslâm ordusu muntazam bir yürüyüşle Huneyn civarına geldi. İslâm ordusunun
böylesine büyük bir kuvvetle savaşa çıkması müslüman savaşçılar üzerinde son
derece büyük bir etki uyandırdı. Hatta içlerinden bazıları işi kibir noktasına
kadar götürerek böyle büyük bir ordunun asla yenilemeyeceğini düşündüler. Bunu
Rasûlüllah'a açıkça söyleyenler bile oldu. Rasûl aleyhisselam bu sözlerden hiç
hoşlanmadı. Çünkü, ordu ne kadar büyük ve kuvvetli olursa olsun, gurur ve ihmal
yüzünden darma dağın olabilirdi. Müslümanları şimdiye kadar zafere ulaştıran
sayıları ve kuvvetleri değil, Allah'a olan imanları ve Allah'ın yardımı idi.
Bunu unutmak, kulluk bilincinin zedelenmesine ve her zaman felâketlere neden
olmuştu.

Mâlik bin Avf, ordusuyla Huneyn'e daha önce gelmişti. Huneyn, Mekke ile Tâif
arasında, Tihame bölgesinde birçok inişli çıkışlı, dar geçitleri ve gizli
yolları olan geniş bir vâdidir. Mâlik, vadinin doğal durumundan yararlanarak
ordusunu pusuya yatırdı.

Rasûlüllah Huneyn civarına gelince bir yoklama yaparak İslâm ordusuna savaş
düzeni aldırdı. Öğütler vererek çarpışmaya teşvik etti; sadakat ve bağlılık
gösterirler, güçlüklere göğüs gererek dayanırlarsa zafere ulaşacaklarını
müjdeledi.

İslâm ordusunun öncü süvârî birliğinin kumandanı Halid b. Velid idi. Ordu Huneyn
vadisine doğru hareket etti. Halid b. Velid gururlu bir şekilde, düşmanın pusu
kurması ihtimalini hiç hesaplamaksızın düşmanın işgal ettiği tahmin edilen yere
doğru ilerledi. Fakat hiç ummadıkları bir anda müthiş bir saldırıya uğradılar.
Askerler ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu ani ve amansız saldırı, Halid b.
Velid'in komuta ettiği Süleymoğulları atlıları arasında büyük bir bozguna yol
açtı. Geriye dönüp hızla kaçmaya başladılar. Korku ve panik bir anda asıl ordu
içinde de yayıldı. Ordu şaşkın bir vaziyette kaçışmaya başladı.

Yirmi yıldır çetin mücadelelerle elde edilen parlak sonuç, şimdi, bu sabahın
alaca karanlığında bir anda sönüp gidecek miydi? Hayır. Allah, Rasûlünü
bırakmaz, dünya yine şirkin karanlığına dönemez, tevhid dini sönmezdi. Ufuktan
güneş doğmadan, sabahın alaca karanlığında, İslâm'ın güneşi batamazdı. Yalnız
Allah'ın emir buyurduğu üzere sabretmek, dayanmak gerekiyordu.

Rasûlüllah da öyle yaptı. Yanında sadece Hz. Ali, Hz. Abbas, amcası Haris'in
oğlu, Ebu Süfyan ve iki oğlu (ki birisi ilk anda şehid olmuştur) Fazl ibn Abbas,
Eymen ibn Ubeyd (Rasûlüllah'ın azadlısı Ümmü Eymen'in oğlu) ve Üsame İbn
Zeyd'den oluşan sekiz kişi kalmıştı. Buna rağmen büyük bir kahramanlık ve
dayanaklılık örneği göstererek yanında kalan bir avuç müslümanla birlikte savaşa
koyuldu. Hz. Abbas, Rasûlüllah (s.a.s)'e bir zarar gelmemesi için atının
dizgininden tutmuş, çevrelerini saran düşmanı yarmaya çalışıyordu.

Bu arada, bazı Mekkeliler müslümanların dağılışını görünce, sevinç duygularını
gizlemeye bile gerek görmeden kalblerinde bulunanı dile getiriyorlardı.
Çantasında taşıdığı fal oklarıyla savaşa gelen Ebu Süfyan b. Harb, "artık
onların bu bozgunları denize varıncaya kadar sürer. Andolsun ki Havazinliler
onları yener" derken, Safvan b. Ümeyye'nin sözde müslüman olan kardeşi Kelede,
"Muhammed ile ashabının bozguna uğradıklarım müjdelerim; artık bugün sihir
bozuldu" diyordu. Uhud'da öldürülen Kureyş'in sancaktarı Osman ibn Ebi Talha'nın
oğlu Şeybe ise, "Bugün Muhammed'den intikam alıyorum" diye bağırıyor, fırsattan
istifade ederek Rasûl aleyhisselâmı öldürmenin yollarım arıyordu.

Savaşın kargaşası içinde Rasûlüllah vadinin sağ tarafına doğru çekildi.
Câbir'den yapılan bir rivâyete göre Rasûlüllah (s.a.s) kaçışan müslümanlara,
"Nereye gidiyorsunuz ey insanlar! Ben Rasûlüllahım, Ben Muhammed b. Abdullah'ım"
diye sesleniyordu. Fakat develer birbirine giriyor, insanlar alabildiğine
kaçışıyordu. Bunun üzerine Rasûl aleyhisselâm yanındaki Hz. Abbas'tan
müslümanları çağırmasını istedi. Hz. Abbas yüksek sesle "Ey Akabe'de biat eden
Ensar, gelin! Ey Rıdvan ağacı altında bey'at edip söz veren Muhacirler, dönün!
Muhammed buradadır! Nereye gidiyorsunuz?" diye bağırmaya başladı. Bu çağrıyı
duyanlar "lebbeyk" diyerek koşup Rasûlüllah'ın çevresinde toplanmaya başladılar.

Rasûlüllah (s.a.s), çevresinde toplanan müslümanları muntazam bir birlik haline
getirerek düşmana karşı saldırıya geçti. Çarpışmanın olağanüstü bir şiddet
kazandığı sırada "İşte ocak şimdi kızıştı" buyuran Rasûlüllah, yerden bir avuç
toprak alıp düşmanların üzerine fırlattı.

Çarpışma şiddetle sürerken Hz. Ali büyük bir fedâkarlık ve teslimiyet örneği
göstererek Havazin kabilesinin sancaktarını öldürmeye muvaffak oldu. Bu olay
müslümanların savaş güç ve isteklerini bir kat daha artırdı. Savaş öylesine
şiddet kazanmıştı ki, düşman bu kesin taarruza karşı koyamayarak hezimete uğradı
ve kaçmaya başladı.

Allah'ın yardımı bir kere daha yetişmişti. Allah müslümanları sınamış, bir anlık
gafletlerinin sonucunu onlara acı bir şekilde göstermişti. Bu savaştan sonra
nazil olan bir âyette bu durum şöyle dile getirilmektedir: "Andolsun ki. Allah
size birçok yerlerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir faydası
olmadığı, yeryüzünün geniş olmasına rağmen size dar gelip de bozularak arkanızı
döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti" (et-Tevbe, 9/25).

Rasûlüllah (s.a.s) düşmanın kaçmaya başladığını görür görmez derhal takip
edilmesini emir buyurdu. Düşman gayet şiddetli bir şekilde takip edilmeyle
başlandı. Havazin kabilesi reisi Mâlik bin Avf yanında az bir kuvvet olduğu
halde yüksek bir tepe üzerinden ordusunun geri çekilmesini himaye etmeye
çalıştı. Fakat ordu ile birlikte getirdiği kadın ve çocukları savunma başarısını
gösteremedi.

Bu savaşta müslümanlar düşmandan çok sayıda esir ve ganimet elde ettiler.
Savaşta öldürülmüş olanların miktarı sayıldığında İslâm ordusunun beş şehid,
düşman ordusunun ise yetmiş kayıp verdiği anlaşıldı.

Düşman ordusu dağınık biçimde ve değişik yönlerde geri çekildiği için birçok
kollara ayrıldı. Bir kısmı Mâlik bin Avf komutasında oldukları halde Mekke-Taif
yolunu izleyerek Taif kalesine, bir kısmı Batn-ı Nahle'ye, bir kısmı da Evtâs
taraflarına gittiler.

Rasûlüllah Evtâs yönünde kaçanları izlemek üzere bir birlik görevlendirdi. Bu
birlik düşmana Mekke'nin kuzey doğusunda bulunan Evtâs'a vardı. Aralarında son
derece kanlı bir savaş oldu. Hatta savaş sırasında müslüman birliğin komutanı
Ebu Amr şehid oldu. Fakat onun yerine geçen kardeşi Ebu Mûsâ el-Eş'arî düşman
kesin bir yenilgiye uğrattı.

Rasûlüllah (s.a.s) bu zaferden son derece büyük bir memnunluk duydu. Elde edilen
ganimeti münasib bir zamanda müslüman savaşçılar arasında taksim etmek üzere bir
sahabenin muhafazasına bırakan Taif` kalesine sığınan düşmanı takiben Taif'e
doğru hareket etti. Huneyn savaşıyla Arap yarımadasının Şirkten temizlenmesi ve
tevhidin hakim kılınması yolunda önemli bir adım daha atılmış oluyordu .



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi

İlgili Sayfalar