Hanefi Mehebinin Gelişmesinde Tedvin Faaliyeti ve Etkileri

Hanefi Mehebinin Gelişmesinde Tedvin Faaliyeti ve Etkileri
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hanefi Mezhebinin Tarihçesi Yorumlar : 0 Okunma : 1825 Beğen : 0

Hanefi mezhebinin kurulup yayılmasının başta gelen bir diğer sebebi de Ebu Hanife ve öğrencilerinin ortaya koydukları fıkhi birikimin kendi dönemlerinden itibaren tedvin edilmeye başlanması (birararaya getirilip kitaplaştırılması) ve bu faaliyetin ileri dönemlerde artarak devam etmesidir. Bazı fetvaların ve fıkhi malumatın Ebu Hanife’den önceki dönemlerde yazılmaya başlandığı, mesela Kādi Şüreyh, İbrahim en-Nehai ve Hammad b. Ebu Süleyman’ın fıkhını ihtiva eden fıkıh mecmualarının bulunduğu (Sezgin, I/3, s. 16-21) ve bu yönde bir geleneğin bir hayli yerleştiği doğru olsa bile Kufe merkezli Irak fıkhının ilk defa Ebu Hanife döneminde sistematik ve kapsamlı bir şekilde tedvin edilmeye başlandığı bilinmektedir. Kaynaklarda fıkhi meselelerin Ebu Hanife’nin oluşturduğu, her biri ictihad ehli sayılan ve Muhammed Hamidullah tarafından “fıkıh akademisi” ve “kodifikasyon heyeti” olarak nitelendirilen (Zeki Velidi Togan’a Armağan, s. 374-376) kırk kişilik bir mecliste tartışıldığı, bu meclise halkın ve diğer talebelerin katılmasına izin verilmediği, tartışmalar belirli bir sonuca ve olgunluğa ulaşınca kaleme alındığı, bu sebeple Irak (Hanefi) fıkhının bu meclis tarafından ve özellikle de aralarında Züfer b. Hüzeyl, Ebu Yusuf, Davud et-Tai, Esed b. Amr el-Beceli, Yusuf b. Halid es-Semti, Ebu Muti‘ el-Belhi, Nuh b. Ebu Meryem, Muhammed b. Vehb, afiye b. Yezid gibi fakihlerin bulunduğu on kişilik bir heyet tarafından tedvin, tasnif ve tertip edildiği kaydedilir (Hüseyin b. Ali es-Saymeri, s. 2, 107; Muvaffak b. Ahmed el-Mekki, I, 66; Kureşi, I, 378; Muhammed Hamidullah, s. 377-378). Mesela Hüseyin b. Ali es-Saymeri, Esed b. Amr el-Beceli’nin, Kureşi ve Leknevi de Nuh b. Ebu Meryem’in Ebu Hanife’nin fıkhını ilk tedvin eden kişi olduğundan ve bundan dolayı “cami‘” lakabıyla anıldığından söz ederler (Aħbaru Ebi Ĥanife, s. 2; el-Cevahirü’l-muđıyye, II, 8; Fevaǿidü’l-behiyye, s. 222). Aynı şekilde imamın meclisine otuz yıl süreyle devam eden Yahya b. Zekeriyya’nın ve on yedi yıl devam eden Ebu Yusuf’un da tedvinde aktif görev aldıkları bilinmektedir (Hüseyin b. Ali es-Saymeri, s. 93, 107; Kureşi, III, 586; Bezzazi, II, 57; M. Zahid el-Kevseri, Ĥüsnü’t-teķādi, s. 13).

Dönemin ilim ve öğretim geleneğinde yazdırma (imla) usulünün bir hayli yaygın olması ve Ebu Yusuf’a da el-Emali adıyla bir eser nisbet edilmesinin yanında (Sezgin, I/3, s. 54), Ebu Hanîfe’nin vefatı sırasında İmam Muhammed’in on sekiz yaşında olduğu ve kitaplarında yer alan fıkhi tartışmalarla hocalarına nisbet ettiği görüşleri daha sonra hafızasından yazdığını var saymanın zorluğu göz önünde bulundurulursa, birçok müellifin Ebu Hanife’yi fıkıh ilmini ilk tedvin eden kişi olarak tanıtması ve Irak fıkhının onun döneminde tedvin edildiğini belirtmesi (mesela bk. Muvaffak b. Ahmed el-Mekki, I, 393-394, M. Ebu Zehre, s. 189) yanlış olmaz. Öyle anlaşılıyor ki burada tedvinle veya çeşitli kaynaklarda rastlanılan “Ebu Hanife’nin kitapları” ifadesiyle, Ebu Hanife’nin ilim meclisinde cereyan eden fıkhi tartışmaların ve beliren temayüllerin çeşitli öğrenciler tarafından yazılması, Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in eserlerinin de bu mecliste tutulan notlar ve derlenen bilgilerden hareketle kaleme alınmış olması kastedilmektedir.

Hanefi fıkhının tedvininde şüphesiz ki Ebu Yusuf’un, özellikle de İmam Muhammed’in tartışılmaz bir payı vardır ve onların eserleri Hanefi fıkhının iskeletini oluşturur. Başta İbnü’n-Nedim olmak üzere (el-Fihrist, s. 286-288) tabakat ve kitabiyat müellifleri bu iki imamın günümüze kadar ulaşan eserleri dışında daha birçok kitabından söz ederler. Ebu Yusuf’un günümüze ulaşan dört eseri, İmam Muhammed’in “zahirü’r-rivaye” grubunda yer alan altı ve “nadirü’r-rivaye” grubunda yer alan birkaç eseri bile (aş. bk.) Ebu Hanife merkezli Irak fıkhını temsil edip tanıtacak kapsam ve niteliktedir.

O dönemde fıkhi tartışmaların çok canlı olup toplumda büyük ilgi uyandırdığı, fakihlerin görüşlerinin diğer bölgelere şifahi yolla kolayca yayıldığı, bu sebeple de Irak fıkhının tanınması ve mezhebin teşekkülü için tedvinin bu kadar gerekli olmadığı düşünülebilir. Ancak başta İmam Muhammed ve Ebu Yusuf olmak üzere Ebu Hanife’nin öğrencilerinin ele alınan konular, ileri sürülen fikirler ve dayanılan nakli ve akli delillerle birlikte dönemlerindeki Irak fıkhını sistematik tarzda tesbit ve kaydeden eserleri, hem görüşlerin bu müctehid imamlara aidiyeti konusunda güvenilir bir kaynak olmuş, hem de bu mezhebin fıkhının bilinmesini ve sonraki nesillere aktarılmasını kolaylaştırmıştır.

Kaynaklarda, Ebu Hanife’nin Horasan ve Batı Türkistan’a giden öğrencilerinin ellerinde Irak fıkhını ve üstatlarının görüşlerini yansıtan ve çoğu günümüze ulaşmayan çeşitli kitapların bulunduğundan söz edilir. Mesela Ebu Hanife’nin öğrencisi ve Ebu Yusuf’un ders arkadaşı Ebu Muti‘ el-Belhi’nin, fıkhın çeşitli alanlarına ait 4000 meseleyi ve bu meselelerle ilgili yorumlarını toplayan kitabını gösterdiğinde Ebu Hanife’nin onu inceleyip bu kadar çok meseleyi derlemiş olmasına hayret ettiği, aynı şekilde Ebu Süleyman el-Cüzcani’nin Ebu Hanife’ye yetişemese de diğer ilk nesil Hanefi müctehidlerinden ders aldığı, onların kitaplarını istinsah ettiği, Horasan bölgesinde İmam Muhammed’in telifatının tanıtımını yapıp onların yayılmasını sağladığı belirtilir (Müderris, I, 84-85; krş. Kureşi, IV, 627). Ebu Hanife ve ilk nesil Hanefi müctehidlerinin eserlerinin ve neticede Irak fıkhının yeni bölgelere ve nesillere intikal ettirilip tanıtılmasında bunların öğrencileri konumundaki İsmail b. Hammad, Ebu Süleyman el-Cuzcani, Ebu Hafs el-Kebir, Bişr b. Gıyas el-Merisi, isa b. Eban, İbn Semaa, Bişr b. Velid el-Kindi, Yahya b. Eksem, Hilalürre’y gibi bir sonraki nesli teşkil eden fakihlerin büyük emeğinin bulunduğu, bunların ayrıca fıkhın çeşitli konularında yeni eserler telif ettikleri, böylece Hanefi fıkhının tedvinine çift yönlü katkıda bulundukları anlaşılmaktadır. Tedvin faaliyetinin bu şekilde yaygınlaşmasında, Halife Me’mun döneminde (813-833 dunyadinleri.com) kağıdın bulunması ve ilimde kullanılmaya başlanmasının da önemli rolü olmuştur (Hacvi, II, 14-15). Ebu Ca‘fer el-Hinduvani’den (ö. 362/973) rivayet edilen, “Ebu Hanife’nin bütün sözleri, Ebu Yusuf’un el-Emali’si, Muhammed b. Hasan’ın en-Nevadir ve ez-Ziyadat’ı tamamen yanıp yok olacak olsa onları hafızamdan yeniden yazabilirdim” şeklindeki sözleri de (Müderris, I, 91) müteakip nesil fakihlerinin üstatlarının fıkhına derin vukufiyetleri yanında ilk Hanefi müctehidlerinin fıkhi miraslarının müdevven bir şekilde ellerde dolaştığını göstermesi bakımından kayda değer.

Ağırlığını Ebu Hanife ve arkadaşlarının görüşlerinin oluşturduğu Irak fıkhının Hanefi mezhebi olarak teşekkülünde bu ilk nesillerin tedvin faaliyeti kadar, bu fıkhın Irak ve komşu bölge alimleri ve halkları tarafından benimsenmesinin ardından değişik mezhep sempatizanları ve müntesipleri arasında başgösteren ilmi tartışmalarla bunun tarafları sevkettiği tedvin faaliyeti de etkili olmuştur. Bu ikinci kademe tedvin faaliyeti, Irak ekolünün müdafaasına ve bu ilim muhitinde oluşan fıkhi anlayışın metodolojisini ve gerekçelerini tesbite ağırlık verdiği için, bir taraftan insanları ictihad fikrinden uzaklaştırıp taklide yöneltme gibi olumsuz bir sonuca sahip olsa bile öte yandan mezhebin usul ve doktrininin tesbiti yönünde zengin bir malzeme teşkil etmiştir. Bu sebeple ilk birkaç neslin tedvin faaliyeti mezhebi tanıtıcı ve kuruluşunu hazırlayıcı, IV. (X.) yüzyıldan itibaren gelişen tedvin faaliyeti de mezhebin teşekkülünü sağlayıcı ve klasik çerçevesini belirleyici bir özellik taşır.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi