Osmanlılar Döneminde Hanbelilik

Osmanlılar Döneminde Hanbelilik
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hanbeli Mezhebi Tarihçesi Yorumlar : 0 Okunma : 2221 Beğen : 0

Osmanlılar Devri (1517-1923). Osmanlılar’ın Suriye ve Mısır’ı fethinden sonra devletin resmi mezhebi olan Hanefiliğin öne çıktığı ve bu durumun Hanbeliliğin gelişmesini olumsuz yönde etkilediği gözlenmektedir. Ancak bu gerilemeye rağmen Suriye, Filistin ve Mısır’da Hanbeli fıkhının eğitim ve öğretimine devam edilmiş, Osmanlılar’ın hakim olduğu topraklarda birçok Hanbeli alimi yetişmiştir. Bu dönemin önemli bilginleri arasında, Şam Hanbelileri’nin müftüsü olan Ebü’n-Neca Şerefeddin Musa b. Ahmed el-Haccavi (ö. 968/1560), Mısır’ın son Hanbeli kadılkudatlarından Şehabeddin İbnü’n-Neccar el-Fütuhi ve oğlu Takıyyüddin İbnü’n-Neccar el-Fütuhi gibi şahıslar bulunmaktadır. Ayrıca XI. (XVII.) yüzyılın ilk yarısının meşhur Hanbeliler’inden ve Mısır’daki son büyük temsilcilerinden biri olan Mansur b. Yunus el-Buhuti, Camiatü’l-Ezher’de hocalık yaparak mezhebin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Buhuti’nin eserlerinden bazıları günümüzde Suudi Arabistan’da çeşitli üniversitelerde ders kitabı olarak okutulmaktadır.

Osmanlılar döneminde bunlardan başka Dımaşk Hanbeli kadılarından Şemseddin Muhammed b. Ali b. Ömer Sıbtu’r-Rüceyhi, tarihle ilgili bazı eserleri bulunan kadı Ekmeleddin İbn Müflih, kadı Nureddin Mahmud el-Humeydi, çok verimli bir müellif ve ictihadi bakış açısına sahip bir fakih olan Mer‘i b. Yusuf el-Kermi, tefsir, hadis ve fıkıh gibi çeşitli ilimlerde derinleşmiş olan Dımaşk Hanbeli müftüsü Abdülbakī b. Abdülkadir el-Ba‘li, fakih ve tarihçi Abdülhay b. Ahmed İbnü’l-İmad el-Akeri, muhaddis Ebü’l-Mevahib Muhammed b. Abdülbakī el-Ba‘li, birçok dalda eserleri bulunan Muhammed b. Ahmed es-Seffarini ve ailesinden çeşitli Hanbeli alimlerinin yetiştiği Şeyh Abdurrahman b. Abdullah el-Ba‘li (ö. 1192/1778) gibi alimler yaşamıştır.

Bu alimlerle onların Hanbeli doktrininin gelişmesine yaptıkları katkılar bir yana, Osmanlılar döneminde Hanbelilik tarihinin en önemli olayı Vehhabilik hareketidir. Bu hareketin kurucusu olan Muhammed b. Abdülvehhab kendi döneminde görülen dini, siyasi ve kültürel alanlardaki yozlaşma ile mücadeleye karar vermiş ve 1157 (1744) yılında Dir‘iye’de Emir Muhammed b. Suud ile, Allah’ın hükümranlığını kurmak için emirliğin İbn Suud ve nesline, şeyhliğin ise kendisine ve nesline ait olması şartıyla karşılıklı olarak biat etmişlerdir. Bu tarih, küçük bir emirliğin bir devlete dönüşmesinin başlangıcına işaret etmekle kalmayıp ayrıca Hanbeli mezhebinin de bir devletin resmi mezhebi olarak kabul edilmesinin başlangıcını teşkil eder. Bu tarihten sonra Muhammed b. Abdülvehhab’ı ve hareketini Suudi Krallığı’ndan ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu dönemin tarihi ve siyasi şartları, Muhammed b. Suud’un siyasi nüfuzunu arttırmak için Muhammed b. Abdülvehhab gibi bir alime, onun da kendi davetini yayabilmek için İbn Suud gibi bir emire ihtiyacı olduğunu göstermektedir.

Muhammed b. Abdülvehhab’ın doktrininin temelini Allah’ın zat, sıfat ve fiillleri yönünden birlenmesinin tevhid için yeterli olmayıp kulların da kendi fiilleriyle Allah’ı birlemeleri gerektiği prensibi (tevhid-i ma‘budiyyet, ameli tevhid) oluşturur. Bu tevhidi yerine getirmeyenler kafir olup malları ve canları muvahhidlere helaldir. Müteşabih ayetlerden zahirleri kastedilmiştir ve bunları te’vil ve tefsir caiz değildir. Tevessül küfürdür ve şefaat yalnız Allah’a mahsustur; dolayısıyla Kur’an’dan başka mürşid, Allah’tan başka hidayet verici yoktur ve peygamberlerden dahi şefaat dilemek haramdır. Akıl şer‘i bir delil olmadığı gibi mevcut naslar haricinde ictihad, kıyas ve istihsan yollarına gidilemez. İslam dünyasında Vehhabiliğin kelam ve fıkıh alanındaki bu katı görüşlerinin reddi konusunda geniş bir literatür meydana gelmiştir (bk. Abdullah Muhammed Ali, XVII [1409], s. 146-178).

Muhammed b. Abdülvehhab’ın yönelişlerinde, öncelikle kendi ailesinden tevarüs ettiği ve daha sonra da eğitimi, seyahatleri ve tecrübeleriyle berraklaştırdığı Hanbeli mezhebinin Kur’an ve Sünnet metinlerini anlama ve Allah’ın sıfatlarını yorumlamadaki Selefi yaklaşımı ve bunun tabii sonucu olarak gittikçe şiddeti ve kapsamı artan bid‘at anlayışının etkisi görülmektedir. Bu mücadelede en büyük referansının ise Hanbeli mezhebi tarihinde benzer bir mücadele vermiş olan İbn Teymiyye’nin düşüncesi ve hayatı olacağı tabiidir. Bununla birlikte Vehhabilik hareketinin özellikle ilk yıllarında Hanbeli mezhebi içinde tam bir destek elde ettiği söylenemez. Mesela Muhammed b. Abdülvehhab’ın kardeşi Süleyman b. Abdülvehhab, Muhammed b. Abdurrahman el-Ahsai, Muhammed b. Abdullah b. Firuz en-Necdi ve İbn Humeyd gibi bazı Hanbeli müellifleri bu hareketi benimsememiş, hatta ona düşman olmuşlardır (Abdullah b. Abdurrahman el-Bessam, I, 36-37).

Şeyh Muhammed’in kendi davetinde kullanılmak üzere yazdığı eserlerinin çoğu, Kur’an ve Sünnet metinlerinden aktarılmış parçalardan meydana gelen muhtasar kitaplardır. Onun bütün eserleri Müellefatü’ş-Şeyħi’l-İmam Muĥammed b. Abdilvehhab adı altında neşredilmiştir (I-XII, Riyad, ts.).

Muhammed b. Abdülvehhab ile Muhammed b. Suud, merkezden uzak Necid bölgesinde kendi dini ve siyasi oluşumlarını tamamlarken Osmanlı Devleti Lale Devri’nin çeşitli iç ve dış meseleleriyle meşgul olduğundan sürekli gelişen Vehhabi hareketiyle ilgilenme imkanı bulamamıştır. Muhammed b. Suud’un ölümünden sonra oğlu I. Abdülaziz Katar, Bahreyn ve Umman’ın önemli bir bölümünü ele geçirmiş ve Vehhabi kuvvetleri 1226 (1811) tarihi itibariyle Halep’ten Hint Okyanusu’na, Basra körfezi ve Irak sınırlarından Kızıldeniz’e kadar yayılmıştı. Bu durumdan rahatsız olan Osmanlılar, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan Suudi-Vehhabi hareketine karşı müdahale etmesini ve onları özellikle Mekke ve Medine’den uzaklaştırmasını istemiştir. Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa 1233’te (1818) Vehhabiler’in merkezi Dir‘iye’yi ele geçirerek birinci Suudi - Vehhabi idaresine son vermiş, ancak bu arada Mısırlılar’ın elinden kurtulan Suudi ailesinden Türki b. Abdullah Riyad’ı zaptederek burayı başşehir yapmış ve kendisini Necid, Lahsa ve Umman emiri ilan etmiştir. Daha sonra oğlu Faysal b. Türki, Hicaz ve Basra körfezi kıyıları dışındaki eski Suud topraklarını tekrar eline geçirmiş, II. Abdülaziz b. Abdurrahman ise 1319’da (1902) Riyad’ı Reşidiler’den alarak Necid bölgesinde Suudi hakimiyetini yeniden sağlamıştır. 1912’de Vehhabi inançları doğrultusunda sıkı bir dini ve askeri eğitim verdiği ihvan birliklerini kuran II. Abdülaziz 1919’da Mekke şerifi Hüseyin b. Ali’nin kuvvetlerini, 1921’de Reşidiler’i yenerek Arabistan’ın kuzeyini bütünüyle ele geçirmiştir. Osmanlı Devleti’nin çeşitli iç ve dış olaylar sebebiyle otoritesinin zayıfladığı, daha sonra da ortadan kalktığı bir ortamda Vehhabi - Suudi birlikleri 1924’te Taif ve Mekke’ye, 1925’te Medine ve Cidde’ye girmişlerdir.

Vehhabiliğin doğup geliştiği dönemde Mısır, Suriye, Irak ve Hicaz gibi bölgelerde önceden Hanbeli mezhebine mensup insanlar içinde Vehhabi hareketine katılanların yanı sıra bu hareketten ayrı klasik bir Hanbeli olarak eğitim öğretim ve telif faaliyetini sürdüren alimlere de rastlanır. Bunlara örnek olarak Dımaşk Hanbeli müftüsü Mustafa b. Sa‘d es-Süyuti (ö. 1243/1827), Osman b. Sind en-Necdi, aslen Iraklı olup Hanbeli mezhebine birçok ilim adamı veren Şatti ailesinden Mustafa b. Mahmud eş-Şatti, Hasan eş-Şatti ve Abdüsselam b. Abdurrahman eş-Şatti, Muhammed b. Abdullah b. Osman el-amiri, Muhammed eş-Şatti, Muhammed Murad Efendi eş-Şatti ve Abdülkadir Bedran (ö. 1927) gösterilebilir.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi