İslam Dini Önderleri

Ana Sayfa Biyografiler Dini Önderler İslam Dini Önderleri Kadiriyye tarikatı kurucusu Abdülkadir Geylani Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Kadiriyye tarikatı kurucusu Abdülkadir Geylani Kimdir? Hayatı ve Eserleri

Kadiriyye tarikatı kurucusu Abdülkadir Geylani Kimdir? Hayatı ve Eserleri
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : İslam Dini Önderleri Yorumlar : 0 Okunma : 3034 Beğen : 0

470'te (1077) Hazar denizinin güneybatısındaki Gilan eyalet merkezine bağlı Neyf köyünde doğdu. Arapça'da "el-Cili, el-Cilani", Farsça'da "Gili, Gilani", Türkçe'de ise "Geylani" şeklinde telaffuz edilen nisbesiyle şöhret buldu. Babası Ebu Salih Musa'nın dindar bir kimse olduğu bilinmekte, ancak hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Hz. Ali'ye ulaşan soy şeceresi kaynaklarda şöyle verilmektedir: Abdülkadir-i Geylani b. Musa b. Abdullah b. Yahya b. Muhammed b. Musa el-Cevn b. Abdullah el-Kamil b. Hasan el-Müsenna b. Hasan b. Ali. Hz. Hasan soyundan gelen şerifler İdrisiler, Sa'diler (Filaliyyun) ve Kadiriler adı verilen üç kola ayrılırlar. Babasının "Zengi-dost" (zenci dostu) unvanıyla anılması ve kendisinin Bağdat'ta, a'cemi (Arap olmayan, yabancı) olarak tanınması gibi hususlar bahis konusu edilerek, Hz. Hasan'a varan soy şeceresinin sonradan ortaya konulmuş olduğu da ileri sürülmüştür. Devrin tanınmış zahid ve sufilerinden Ebu Abdullah es-Savmai'nin kızı olan annesi Ümmü'l-Hayr Emetü'l-Cebbar Fatıma'nın da kadın velilerden olduğu kabul edilir.

Küçük yaşta babasını kaybeden Abdülkadir, annesinin yanında ve dedesi Savmai'nin himayesinde büyüdü. Kendisi on yaşında mektebe gidip gelirken melekler tarafından korunduğuna inanırdı. Bütün gayesi tahsiline devrin en önemli ilim ve kültür merkezi olan Bağdat'ta devam etmekti. On sekiz yaşına gelince annesinden izin alarak bir kafileye katılıp Bağdat'a gitti (1095). Orada Ebu Galib b. Bakıllani, Ca'fer es-Serrac, Ebu Bekir Susen ve Ebu Talib b. Yusuf gibi alimlerden hadis; Ebu Sa'd el-Muharrimi (Mahzumi), Ebu Hattab ve Kadi Ebu Hüseyin gibi hukukçulardan fıkıh; Zekeriyya-yı Tebrizi gibi dilcilerden de edebiyat okudu. Kısa zamanda usul*, füru* ve mezhepler konusunda geniş bilgi sahibi oldu. Bağdat mutasavvıflarıyla yakın dostluklar kurduğu bu yıllarda Ebü'l-Hayr Muhammed b. Müslim ed-Debbas (ö. 525/1131) vasıtasıyla tasavvufa intisap etti. Kaynaklar tarikat hırkasını Debbas'tan giydiğini ve onun damadı olduğunu bildirirler. Hocası Ebu Sa'd'ın kendisine tahsis ettiği Babülerec'deki medresede hadis, tefsir, kıraat, fıkıh ve nahiv gibi ilimleri okuttu ve vaaz vermeye başladı. Ancak bir süre sonra bütün bunları bırakarak inzivaya çekildi. Menkıbeye göre, yirmi beş yıl kadar süren inziva döneminin sonunda, başka biri yedirmedikçe kendi eliyle hiçbir şey yememeye ahdetmiş, aradan kırk gün geçtiği ve içinden "açım, açım" sesleri geldiği halde olağan üstü bir dayanma gücü göstererek direnmiş, nihayet bu hali Ebu Sa'd el-Muharrimi'ye malum olmuş, o da bunu alıp evine götürerek eliyle doyurmuş ve daha sonra da kendisine şeyhlik hırkasını giydirmiştir. Cüneyd-i Bağdadi'ye ulaşan tarikat silsilesi şöyledir: Ebu Sa'd Mübarek el-Muharrimi, Ebü'l-Hasan el-Hekkari, Ebü'l-Ferec et-Tarsusi, Abdülvahid et-Temimi, Şibli, Cüneyd-i Bağdadi. Muhtemelen inziva döneminin sonunda oğlu ile birlikte hacca gitti. Mekke'de tanıştığı birçok sufiye hırka giydirdi. Sa'di, Gülistan'ın ikinci bölümünde Abdülkadir'i Kabe'nin örtüsüne yapışmış dua ederken gördüğünden bahsederse de tarih itibariyle onu görmüş olması mümkün değildir. Sühreverdi, onun dört kadınla evli olduğunu söyler. Ancak ne zaman evlendiği bilinmemektedir. Herhalde halvete çekildiği zaman evli ve çocuk sahibi idi. Bağdat'ta vefat etti.

DİNİ VE TASAVVUFİ DÜŞÜNCELERİ

Abdülkadir-i Geylani, Bağdat'a gittiği zaman mensup olduğu Şafii mezhebini bırakarak mizacına daha uygun gelen Hanbeli mezhebine girmiş, bununla birlikte hayatının sonuna kadar her iki mezhebe göre fetva vermiştir. Rivayete göre rüyasında Ahmed b. Hanbel Abdülkadir'den, o sırada zayıf durumda bulunan Hanbeliliği canlandırmasını istemiş, o da Hanbeli mezhebine girerek bütün gücüyle bu mezhebi ihya etmeye çalışmıştır. Yaşadığı dönemde Hanbeliler'in imamı olmuş ve bundan dolayı kendisine "Muhyiddin" (dini ihya eden) unvanı verilmiştir. Abdülkadir-i Geylani Hanbeli mezhebine sarsılmaz bir şekilde bağlıdır. Bütün eserlerinde, özellikle el-Ġunye'de bu mezhebe bağlılığı açıkça görülür. "Mezheplerin en iyisi İmam Ahmed'in mezhebidir" diyerek amel ve itikadda Ahmed b. Hanbel'i hararetli bir şekilde savunur. Müteşabihatı te'vile kalkışmaz. Diğer Hanbeliler gibi te'vili tahrif sayar. İstiva*ya tereddütsüz inanır ve bu konuda başta Mu'tezile olmak üzere öbür mezhepleri şiddetle tenkit eder. İmam-ı azam'ın el-Fıkhü'l-ekber'deki fikirleri de bu tenkitlerin dışında kalmaz. Diğer Hanbeliler gibi o da Kur'an'daki harflerin dahi mahluk olmadığını söyler. Müşebbihe veya Mücessime'den olmamakla birlikte bu konudaki görüşü onlarınkine oldukça yakındır. Hanbeliliği, "İmam Ahmed'in akidesi üzere bulunmayan evliya var mıdır?" sorusuna, "Ne şimdiye kadar olmuştur, ne de bundan sonra olacaktır" diye cevap verecek kadar çok yüceltir. Kelamdan ve kelam alimlerinden nefret eder. Nitekim Sühreverdi'ye, "Bu ilim ahiret azığı değildir" diyerek onun kelam okumasını caiz görmemiştir. Abdülkadir'in Hanbeli mezhebine bağlı olması, başta İbn Teymiyye olmak üzere pek çok tasavvuf tenkitçisinin takdirini kazanmasına sebep olmuştur. Şathiyeleri sebebiyle mutasavvıfları tenkit eden İbn Teymiyye onun bu tür sözleri karşısında ya susmak veya bunları te'vil etmek zorunda kalmıştır. Mesela, "Bizim için bir şeyi terkedene, Allah terkettiğinden çok fazlasını verir" ifadesini çeşitli şekillerde yorumlayarak şeriata uygun olduğunu ispat etmeye çalışır. Şerhu kelimat min Fütuhi'l-gayb adlı eserinde şathiye türünden daha başka örnekler veren İbn Teymiyye, onun Cüneyd-i Bağdadi ve Muhasibi gibi şer'i hükümlere hassasiyetle bağlı, büyük ve saygı değer bir şeyh olduğunu söyler; hatta İbn Akil'in hücumuna uğrayan şeyhi Debbas'ı da savunur. Kerametlerinin tevatürle sabit olduğunu iddia eder ve bunların doğruluğuna inanır. İzzeddin b. Abdüsselam da bu konuda aynı fikirdedir. Meşhur Hanbeli alimi İbn Kudame 1166'da Bağdat'a geldiği zaman Abdülkadir-i Geylani ile görüşerek ona hayran olmuş, meziyetlerini öve öve bitirememişti. Nevevi, Süyuti ve İbn Hacer gibi alimler de onu takdir edenlerdendir.

Abdülkadir-i Geylani'nin tasavvufu, şeriata ve dinin zahiri hükümlerine titizlikle bağlı kalma esasına dayanır. O, her an Kur'an ve hadislere uygun hareket etmeyi şart koşar. Ona göre bir zahidin hayatında görülebilecek deruni haller dini ölçülerin dışına taşmamalıdır. Müridlerine hep, "Uyun, uydurmayın; itaat edin, muhalefet etmeyin, yakınmayın; temizlenin, kirlenmeyin" şeklinde tavsiyelerde bulunurdu. Dinin zahiri hükümlerine uymadığı için Sehl et-Tüsteri'nin "sır" nazariyesini reddetmiş, kendi tarikatının şeriata uygun olduğu İbn Teymiyye gibi bir münekkit tarafından bile kabul edilmiştir. Sema*a karşı değildir. Kur'an'ın telhin ve teganni ile değil, tertil ve tecvid üzere okunmasını ister, aksine hareket etmeyi yasaklardı. Gazzali'nin geliştirdiği Sünni tasavvuf, onun tarafından devam ettirilmiştir denebilir.

Geylani Türbesi / Bağdat (Irak)

Abdülkadir-i Geylani, 1127'de ilk defa vaaz vermeye başladığı zaman ancak birkaç kişiye hitap ediyordu. Fakat daha sonra cemaati giderek arttığı ve medrese dar gelmeye başladığı için vaaz meclisini Babülhalbe'deki bir camiye nakletti. Açık havada verdiği vaazlarını dinlemek için yetmiş bin kişinin Bağdat'a geldiği, arka saflarda bulunanların ön saflardakiler kadar sesini rahatlıkla işittikleri rivayet edilir. Karşılaştığı kimseleri hemen tesiri altına aldığı için "Bazullah" (Allah'ın şahini) ve "el-Bazü'l-eşheb" (avını kaçırmayan şahin) unvanıyla da anılan Abdülkadir'e bu unvan, Demiri'ye göre şeyhi Debbas'ın meclisinde verilmiştir. Vaazlarında dinleyicilerine kurtuluşu ve cenneti vaad ettiğini, bu konuda onlara teminat verecek kadar inançlı ve kesin konuştuğunu, hitabetinin son derece etkili olduğunu kaynaklar görüş birliği içinde zikrederler.

Daha sağlığından itibaren kendisinden birçok keramet nakledilerek kişiliği tam manasıyla menkıbeleştirilmiş, gerçek kimliği ise önemini yitirmiş ve unutulmuştur. İbnü'l-Arabi, "kün" ilahi kelimesine mazhar olduğu için Abdülkadir'den çok keramet zuhur ettiğini söyler. Tasarruf ve kerametlerinin ölümünden sonra da devam ettiğine inanıldığı için, müridlerinin darda kaldıkları zaman söyledikleri, "Medet, ya Abdülkadir!" sözü bir tarikat geleneği olmuş, özellikle kadınlar, çaresiz kalanlara imdat ettiğine inandıkları Abdülkadir'in ruhaniyetine samimi bir bağlılık göstermişlerdir. Veysel Karani ve İbrahim b. Edhem gibi Abdülkadir-i Geylani de Türk halk edebiyatı ve folklorunda önemli bir yer tutmuştur. Yunus Emre'ye nisbet edilen, "Seyyah olup şu alemi arasan / Abdülkadir gibi bir er bulunmaz" mısralarıyla başlayan şiir ile Eşrefoğlu Rumi'nin, "Arısının balıyım bahçesinin gülüyüm / Çayırının bülbülüyüm ya şeyh Abdülkadir!" gibi şiirlerinde ona karşı duyulan derin hayranlık terennüm edilmiştir.

Abdülkadir-i Geylani hakkında Dürerü'l-cevahir adlı bir eser yazan İbnü'l-Cevzi onu ciddi surette tenkit etmiş, İbn Kesir de hakkında söylenenlerin çoğunun hayal mahsulü olduğunu, el-Ġunye ve Fütuḥu'l-ġayb'da mevzu hadisler bulunduğunu söylemiştir. Sem'ani'nin, "Konuşmasını dinledim, bir şey anlamadım" demesi, onun tasavvufi hayata yabancı olduğunu gösterir. İbn Receb, Kitabü'z-Zeyl ala Tabakati'l-Hanabile'sinde Behcetü'l-esrar ve benzeri menakıbnamelerin hurafe ve saçma sözlerle dolu olduğunu, bunların Abdülkadir'e ait olamayacağına dikkat çeker; Zehebi de bu görüşe katılır. İbnü'l-Arabi, Abdülkadir-i Geylani'nin karşılaştığı kimseleri kokusundan tanıdığını, zira "ricalü'r-revaih"ten olduğunu iddia eder ve onu Melameti sayar. Ancak İbnü'l-Arabi'ye göre kendisinden hiçbir keramet zuhur etmeyen Abdülkadir'in müridi Ebü's-Suud'un makamı, şeyhinin makamından daha üstündür. Zira şeyhi tasarrufta bulunduğu halde müridi, dilediği gibi tasarrufta bulunması için Hak Teala'yı kendine vekil kılmıştır. Sühreverdi, şathiyelerinden söz ederek bunların sekr* halinde söylenmiş sözler olduğuna dikkati çeker. Reşid Rıza da uydurma bir eser olan Gavsiyye risalesini hayranlarının ona nisbet ettiklerini, bilhassa Hintliler'in kendisine kutsiyet atfederek ona taparcasına saygı gösterdiklerini söyler.

Menakıb kitapları Abdülkadir-i Geylani'nin bin kadar eseri bulunduğunu kaydeder. Bugün ona nisbet edilen eserlerin sayısı elli civarındadır. Ancak bunların büyük bir kısmının ona ait olmadığı kesinlik kazanmıştır. Bazı eserlerinin çeşitli isimlerle tanınmış olması da sayının artmasına sebep olmuştur.

Gerek vaazlarında gerekse eserlerinde son derece sade bir üslup kullanan Abdülkadir-i Geylani, kendisinden önceki sufilerden nakiller yaparken bunları herkesin anlayacağı örneklerle açıklar. Bu sebeple eserleri tasavvuf edebiyatının güzel örneklerinden sayılır. Tema olarak ağlatıcı ve ürpertici konuları tercih eder. Konuşmalarında samimi yakarışlarını dile getiren dua ve niyazlara yer verir. Cemaate cenneti müjdeleyerek onlara ümit ve şevk verir, nefsin zayıf taraflarını başarılı bir şekilde tasvir eder, şeytanın insana nüfuz etme yollarını canlı örneklerle anlatır. Bilhassa el-Fetḥu'r-rabbani ve Fütuḥu'l-ġayb'da insanı duygulandıran ve heyecanlandıran tablolar çizer. Tarikatının ve tesirinin bütün İslam alemine yayılmasında, uyguladığı bu metodun payı büyüktür.

ESERLERİ

1. el-Ġunye* li-ṭalibi ṭariḳi'l-ḥaḳ (Kahire 1288)

Dini hükümlerden iman, tevhid ve ahlakı konu alan bu eser, muhteva olarak Ebu Talib el-Mekki'nin Ḳūtü'l-ḳulub'una benzer. İbadetlerin faziletine ve müslümanların günlük hayatla ilgili hal ve hareketlerine geniş yer veren el-Ġunye'de akaid konuları selef akidesi esas alınarak açıklanır. Şia, Mu'tezile ve Cehmiyye gibi mezhepler ağır dille reddedilirken, Allah hakkında teşbih ve tecsimi andıran bazı izahlara yer verilir. Eserde tasavvufi konular zühd ve takva seviyesinde ele alınır. el-Ġunye bazı dillere tercüme edilmiştir (Farsça trc. Abdülhakim es-Siyalkuti, Lahor 1282; Türkçe trc. Umdetü's-salihin fi tercemeti Gunyeti't-talibin, İstanbul 1303; A. Faruk Meyan, İlim Esrar Hazinesi, İstanbul 1971).

2. el-Fethu'r-rabbani ve'l-feyzü'r-rahmani (Kahire 1281, 1303)

1150-1152 yılları arasında çoğunu medresede, bir kısmını ribat*ta verdiği vaazların müridleri tarafından notlar halinde yazılmasından meydana gelen altmış iki bölümlük bir eserdir. Sonunda vefatını anlatan bir zeyil vardır. Abdülkadir-i Geylani'nin tasavvuf bakımından en önemli eseri budur. Eser Abdülkadir Akçiçek (İstanbul 1961) ve Yaman Arıkan (İstanbul 1986) tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir.

3. Fütuḥu'l-ġayb* (İstanbul 1281; Kahire 1304)

Oğlu Abdürrezzak'ın babasının meclislerinde topladığı yetmiş sekiz vaazdan ve ölürken yaptığı vasiyetten meydana gelen eserin sonunda bir soy şeceresi yer alır. Eser İbn Teymiyye tarafından Şerhu kelimat min Fütuhi'l-gayb adıyla şerhedilmiş (Cidde 1984 [Camiu'r-resail içinde], s. 71-189). Ayrıca Walter Braune tarafından Die Futuh al-Gaib das Abdal-Qadir adıyla Almanca'ya (Leipzig 1933), Abdülkadir Akçiçek tarafından İlahi Armağan (Ankara 1962) adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir.

4. el-Füyuzatü'r-rabbaniyye fi evradi'l-Ḳadiriyye (İstanbul 1281, Kahire 1303).

Nesir ve nazım halindeki dua ve evraddan meydana gelen bir risaledir. Eser İlahi Feyzler adıyla Celal Yıldırım tarafından tercüme edilmiştir (İstanbul 1975).

5. Mektubat.

Abdülkadir'in on beş mektubu Refet Süleyman Paşa (Mektubat-ı Şeyh Abdülkadir-i Geylani, İstanbul 1276) ve Abdülkadir Akçiçek (Onların Mektupları, İstanbul 1966) tarafından tercüme edilmiştir. Ayrıca Fevzi Paşa tercümesini Bekir Uluçınar sadeleştirerek yayımlamıştır (İstanbul 1981).

6. Cilaü'l-hatır min kelami Şeyh Abdilkadir.

el-Fethu'r-rabbani'nin 57 ve 59. bölümlerinden ibaret olan bu eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 685) bulunmaktadır.

7. Sırrü'l-esrar ve mazharü'lenvar.

Bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Celalettin Ökten, nr. 239) bulunan eser, Abdülkadir Akçiçek tarafından Ötelerden Haber adıyla tercüme edilmiştir (İstanbul 1964).

8. ed-Delail.

Evrad ve Salavatü'l-kübra adlarıyla da anılan eser Süleyman Hasbi tarafından Türkçe'ye tercüme edilmiştir (İstanbul 1273, 1306).

9. es-Siracü'l-vehhac fi leyleti'l-Miʿrac (İstanbul 1312).

el-Ġunye'nin Mi'rac'la ilgili bölümlerinden derlenmiştir. Eser, Mustafa Güner (Üç Aylar ve Faziletleri, Ankara 1975) ve Hasırcızade (Üç aylar ve Mübarek Geceler, İstanbul 1984) tarafından tercüme edilmiştir.

10. Aḳidetü'l-Bazi'l-eşheb (Behcetü'l-esrar'ın kenarında).

Çeşitli kaside ve manzumelerini ihtiva eder. "Muhyi" mahlasını kullanan Abdülkadir-i Geylani'nin "Hamriyye", "Ümmiyye", "Taiyye", "Lamiyye", "Tasavvufiyye" adlı kaside ve manzumelerini içine alan iki mecmua, Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Pertev Paşa, nr. 615/3 ve Hacı Mahmud Efendi, nr. 2598/5) bulunmaktadır.


Abdülkadir-i Geylani'ye nisbet edilen diğer eserler şunlardır.

Kitab fi usuli'd-din (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2763/9); el-Esmaʾü'l-hüsna (Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 496/1); Kitab-ı Hamse-i Geylani (Süleymaniye Ktp., Serezli, nr. 4050); Gavsiyye (Hamriyye). Allah'la Abdülkadir-i Geylani arasında geçtiği iddia edilen konuşmaları ihtiva eden ve bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Hacı Mahmud Efendi, nr. 2855) bulunan bu risale ona ait değildir. Eser, İsmail Fenni'ye ait Vahdet-i Vücud ve Muhyiddin Arabi adlı eserin içinde de (İstanbul 1928) yer almaktadır. Bu risale, Tercüme-i Gavsiyye adıyla Mehmed Abdüllatif tarafından tercüme edilmiştir (İstanbul 1266). Ẕikrü'l-maḳamat fi ṭariḳi'l-ḥaḳ (Süleymaniye Ktp., Fatih, nr. 5399/8); Yevaḳitü'l-ḥikem; el-Mevahibü'r-raḥmaniyye. Bu eserlerin ilk üçü dışındakiler Geylani'ye ait olmayıp bazı kitaplardan ve hakkındaki menkıbelerden derlenmiştir.

Hakkında Yazılan Menakıbnameler.

Abdülkadir-i Geylani'nin menkıbeleri ve hayat hikayesi hakkında yazılan eserler, onun hem tasavvufi görüşlerini hem de hayatı hakkındaki bilgileri yansıtmaları bakımından önemlidir. Müridlerinden Ebu Bekir Abdullah et-Temimi'nin yazdığı Envarü'n-naẓır fi maʿrifeti aḫbari'ş-Şeyḫ ʿAbdilḳadir isimli ilk menakıbname zamanımıza kadar gelmemiştir. Bu eserin daha sonra yazılan menakıbnamelere kaynak olduğu muhakkaktır. Abdülkadir-i Geylani hakkında yazılan menakıbnamelerin en tanınmışı ve önemlisi, İbn Cehzam diye tanınan Ali b. Yusuf Şattanufi'nin (ö. 713/1314) Behcetü'l-esrar ve madinü'l-envar (İstanbul 1258; Kahire 1304) adlı eseridir. Abdülkadir'in pek çok fikir, davranış ve şathiyesinin nakledildiği bu menakıbname kendi eserleri kadar önem taşır. Abdülaziz ed-Dirini'nin el-Behcetü's-sugra'sı bunun özetidir. Behcetü'l-esrar'ın Türkçe tercümeleri de vardır. Kerküklü Abdurrahman Halis Talebani'nin Tercüme-i Behcetü'l-esrar'ı (İstanbul 1302) ile Edirneli Hüseyin b. Hasan'ın Behcetü'l-esrar Tercümesi (İstanbul 1285) kayda değer tercümelerdir. Diğer tercümeleri ise (Mustafa Molla Rahim, Abdülkadir Geylani Hazretleri, Akşehir 1957; Bekir Uluçınar, Abdülkadir Hazretlerinin Menkıbeleri, İstanbul 1981) daha çok bu iki tercümeye dayanır. Menakıbnameler içinde Muhammed b. Yahya et-Tazifi'nin (ö. 963/1556) Ḳalaʾidü'l-cevahir fi menaḳıbi'ş-şeyḫ ʿAbdilḳadir (Kahire 1303) ve Muhammed ed-Dilai'nin (ö. 1136/1726) Neticetü't-taḥḳiḳ (Tunus 1296; Fas 1309) adlı eserleri de önemlidir.

Diğer menakıbnameler şunlardır:

İbnü'l-Cevzi, Dürerü'l-cevahir; Yafii, Esne'l-mefahir; Kastallani, er-Ravzü'z-zahir; İbn Hacer, Gıbtatü'n-nazır; Abdurrahman el-Kadiri el-Geylani, el-Fethu'l-mübin (Mısır 1306); Erdebili, Tefricü'l-havatır fi menakıbi'ş-Şeyh Abdilkadir; Kutbüddin el-Yunini, Menaḳıbu Şeyḫ ʿAbdilḳadir; Muhibbüddin el-Kadiri, Riyazü'l-besatin; İbrahim es-Seriri, Muhtasaru'r-Ravzi'z-zahir; Muhammed Said es-Sencadi, Ravzü'n-nazır; Abdurrahman et-Tulyani, Menakıbü Şeyh Abdilkadir; Ali b. Yahya el-Kadiri, Tuhfetü'l-ebrar ve levamiu'l-envar; Ebu Bekir Abdullah el-Bağdadi, Envarü'n-nazır; İbrahim ed-Deruhi, Hulasatü'l-mefahir; Afifüddin el-Yafii, el-Bazü'l-eşheb; İbrahim es-Samerrai, eş-Şeyh Seyyidi Abdülkadir el-Geylani (Bağdat 1970); İbn Mülkan, Dürerü'l-cevahir; Ali Muhammed el-Bağdadi, Nüzhetü'n-nazır; Abdülhak el-Behlevi, Zübdetü'l-esrar; Kutbüddin Musa, eş-Şerefü'l-bahir; Muhammed Sıbgatullah, Faslü'l-cevahir; Haririzade, Tevfiku'l-meliki'l-Kadir; Ebü'l-Hüda Efendi, el-Kevkebü'z-zahir; Şeyh Senusi, Tercemetü'ş-Şeyh Abdilkadir; Ahmed Necd er-Raşid, İkdü cevahiri'l-maani; Ebu Hamid el-Fihri, Miratü'l-mehasin; Ebu Zeyd Abdurrahman el-Fihri, İbtihacü'l-kulub; Salih el-Halebi, Reyhanü'l-kulub; Ebu Muhammed el-Bekri, Dürretü't-Tican; Ebü'l-Abbas es-Sicilmasi, ez-Zevahirü'l-İfrikıyye; Abdurrahman es-Sühreverdi, Risale fi menakıbi Seyyidi Abdilkadir el-Geylani, el-Urfü'l-atır fi ebnai Şeyh Abdilkadir. Ayrıca bazı Türkçe menakıbnameler de kaydedilmeye değer: Cebbarzade Mehmed arif, Atiyye-i Sübhaniyye (İstanbul 1314). Eser Melih Yuluğ tarafından sadeleştirilerek yayımlanmıştır (İstanbul 1976). Abdülkadir Akçiçek, Devrinde Abdülkadir Geylani (Ankara 1960); İsmail Hakkı Uca, Mirac Gecesinde Doğan Güneş (Konya 1974).

Abdülkadir-i Geylani'den Sonra Kadiri Nesli

Bütün İslam aleminde asırlardan beri tesiri kuvvetli bir şekilde hissedilen Abdülkadir-i Geylani'nin, Kalaidü'l-cevahir'e göre, yirmi yedisi erkek kırk dokuz çocuğu olmuştur. Bunlardan ilim, zühd ve tasavvuf bakımından önemli olanlar şunlardır: Ebu Abdurrahman Abdullah (ö. 589/1193). En büyük oğludur. Ebu Abdullah Seyfeddin Abdülvehhab (ö. 593/1196). Babasının cenaze namazını kıldırmış, Nasır-Lidinillah zamanında kadılık yapmıştır. Ebu Bekir Taceddin Abdürrezzak (ö. 603/1206). Babasının son hac seferinde kafileyi idare etmiş, çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Bugün Rabat ve Sela'da bulunan Kadiri şeriflerinin ceddi bu zattır. Oğlu Ebu Salih Nasr (ö. 633/1235), Bağdat'ta kadılkudatlık yapmıştır. Ebu Abdurrahman Şerafeddin isa. Cevahirü'l-esrar ve letaifü'l-envar adlı tasavvufi bir eserin müellifidir. Mısır'a hicret etmiş ve 573'te (1177) orada vefat etmiştir. Halen Mısır'da bulunan Kadiri şeriflerinin ceddidir. Ebu İshak Siraceddin İbrahim. Fas, Merakeş, Tıtvan, Vehran (Oran), Tanca, Cedide, Darülbeyza ve Rabat gibi Mağrib şehirlerinde bugün mevcut olan Kadiri şeriflerinin ceddidir. 592'de (1196) Vasıt'ta vefat etti. Torunu Ahmed b. Muhammed 1272'de Endülüs'e Vadiaş'a (Guadix) gitmiş, 1373'te Gırnata'ya yerleşen çocukları, daha sonra burasının hıristiyanların eline geçmesi üzerine Kuzey Afrika'ya dönmek zorunda kalmışlardır. Ebu Muhammed Abdülaziz. Moğol istilası üzerine Bağdat'tan ayrılıp Sencar'a gitmiş, daha sonra Bağdat'ta vefat etmiştir (ö. 602/1206). Ceyliler veya Geylaniler adı verilen Bağdat Kadiri şeriflerinin ceddi bu zattır. Ebu Nasr Ziyaeddin Musa (ö. 618/1221). Şam, Halep ve Humus gibi Suriye şehirlerinde yaşayan Kadiri şeriflerinin ceddidir.

Kuzey Afrika'da daha çok şerif, şürefa, şorfa gibi isimler alan Kadiriler Irak, Suriye ve Anadolu'da seyyid ve Geylani şeklinde anılmaktadır. Bağdat ve çevresinde yaşayan Geylani seyyidler Moğol ve Timur istilası sebebiyle zaman zaman Bağdat'ı terkederek Musul'a ve İran'a gitmek zorunda kalmışlarsa da daha sonra cedlerinin türbesinin bulunduğu Bağdat'a dönmüşler, dönemeyenler ise burasını zaman zaman ziyaret etmişlerdir.

Bugün Türkiye sınırları içinde yaşayan Kadiri seyyidler, Osmanlı Devleti tarafından XIX. yüzyılın başında Irak'taki Girdigan'dan getirtilerek bölgedeki asayişi sağlamak maksadıyla Bitlis, Siirt, Van ve Beytüşşebap gibi şehirlere yerleştirilmişlerdir. İlk olarak Girdigan'dan Güneydoğu Anadolu'ya gelen Seyyid Abdullah Girdigani'dir. İran'daki Rızaiye bölgesinden gelen Geylaniler umumiyetle Beytüşşebap'a yerleşmişlerdir. Bu bölgedeki Geylani seyyidleri 1925 tarihine kadar kendilerine bağlı vakıflardan geçimlerini sağlamışlar, Kadiriyye tarikatının temsilcileri ve müderris olarak görev yapmışlardır. Güneydoğu Anadolu illerinde yaşayan Kadiri seyyidlerinin çoğu son zamanlarda bu bölgeden ayrılarak İstanbul, Ankara, Bursa ve Mersin gibi şehirlere yerleşmiş, ilim ve öğretim işini bırakarak daha çok ticaretle uğraşmaya başlamışlardır. Bunların Kadiri tarikatıyla fazla ilgileri de kalmamıştır.

Kadiri şerifleri İran, Hindistan, hatta Endonezya gibi Güneydoğu Asya'daki İslam ülkelerine de yayılmışlardır. Endonezya'daki Pava'da 1779'da Pontianak Sultanlığı'nı kuran Şerif Abdurrahman, kabri bugün de bölge halkı tarafından ziyaret edilen Şerif Hüseyin b. Ahmed el-Kadiri'nin oğludur. 1941'de İngilizler'e karşı Irak'ta meydana gelen ayaklanmayı idare eden Seyyid Reşid Ali el-Geylani el-Kadiri, Libya'da Kral İdris es-Senusi'nin özel danışmanlığını yaptıktan sonra Bağdat'a dönmüş ve Irak Cumhurbaşkanı Abdülkerim Kasım'a suikast düzenlemekle suçlanarak idam edilmiştir. 1922'de Irak'ta bakan olan Seyyid Abdurrahman el-Kadiri ile Irak elçisi olarak görev yapan Seyyid Zafer el-Geylani el-Kadiri de son dönemin tanınmış Kadirileridir. Abdülhay el-Kadiri, son zamanlarda gerek Kuzey Afrika'da, gerekse başta Irak olmak üzere çeşitli Ortadoğu ülkelerinde yetişmiş eğitim, siyaset, hukuk ve iktisat alanında tanınan Kadiriler'in geniş bir listesini verir (bk. ez-Zaviyetü'l-Ḳadiriyye, Tıtvan 1407/1986, s. 126 vd.).

İslam aleminin her tarafında rastlanan Kadiri şerifleri ve seyyidleri hakkında bilgi veren çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Bunların başlıcaları şunlardır: İbrahim es-Samerrai, eş-Şeyḫ ʿAbdülḳadir el-Geylani (Bağdat 1970); Abdülkadir el-Kadiri el-Geylani, es-Sefinetü'l-Ḳadiriyye (Bağdat, ts.); Abdülhak ed-Dihlevi, Zübdetü'l-esrar fi menaḳıbi Şeyḫi'l-ebrar (Hindistan, ts.); Muhammed Sıbgatullah, Faṣlü'l-cevahir (Hindistan, ts.).

Mağrib Kadiri şerifleri hakkında bilgi veren eserlerden bazıları da şunlardır: Dilai, Neticetü't-taḥḳiḳ (Fas 1208; Tunus 1296); Süleyman el-alemi, es-Sırrü'z-zahir (Fas, ts.); Fudayli, ed-Dürretü'l-behiyye (Fas 1314); Abdüsselam b. Tayyib el-Kadiri, ed-Dürrü's-seni fi zikri men bi-Fas min ehli'n-nesebi'l-Haseni (Fas 1303, 1308); Abdülvahid b. Muhammed el-Fasi, İgasetü'l-lehfan ve selvetü'l-hümum ve'l-ahzan bi'l-Ḳadiriyyin (Tunus 1322); İsmail b. Muhammed el-Kadiri, el-Füyuzatü'r-rabbaniyye (Mısır, ts.); Muhammed b. Tayyib el-Kadiri, Neşrü'l-mesani li-ehli'l-karni'l-hadi aşer ve's-sani (Rabat 1977); Abdülhay el-Kadiri, ez-Zaviyetü'l-Ḳadiriyye ʿabre't-tariḫ ve'l-ʿuṣur (Tıtvan 1407/1986); Muhammed el-Munla et-Tunisi, Kitabü's-Sefineti'l-Ḳadiriyye (Tunus 1310); Muhammed el-Mekki Azuz, es-Seyfü'r-rabbani (Tunus 1310; Bombay 1318).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi

Yorum Yaz


Yazdığınız yorumların genel ahlak kurallarına uygun olmasına özen gösteriniz. Ayrıca yazdığınız yorumlarda isminiz e postanız eksik yanlış olmamalıdır aski halde yorumlarınız onaylanmaz dikkate alınmaz cevap verilmez.

Biyografiler