Kızılderili Mitolojileri

Ana Sayfa Mitoloji Kızılderili Mitolojileri Maya Kızılderililerinde Yaratılış Efsanesi

Maya Kızılderililerinde Yaratılış Efsanesi

Maya Kızılderililerinde Yaratılış Efsanesi
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Kızılderili Mitolojileri Yorumlar : 0 Okunma : 6103 Beğen : 0

Mayalar,diğer Amerika halklarından (İnkalar ve Aztekler) düşünce,sanat,din bakımından çok üstündüler.15. ve 16. yüzyıllar arasında yaşamışlardı.Yaklaşık 110 tane şehirleri vardı.Dinlerine dair biraz daha değinecek olursak,Mayaların yüzü aşkın tanrısı olduğunu söyleyebiliriz.Bugün, bunların yaklaşık kırk tanesi biliniyor.Aşağıda, önemli tanrıları inceleyeceğiz.Her dinde olduğu gibi,Maya dininde de bir yaratılış hikayesi vardır.Mayaların Yaratılış Efsanesi ise Maya Mitolojisine göre aşağidaki gibidir;

Maya dininin yaratılış efsanesini,Popol Vuh isimli bir kutsal kitaptan öğreniyoruz.Popol Vuh, bugüne kadar bulunan en büyük Maya belgesidir.Popol Vuh, 17.yüzyıl civarında çevrilmiştir.Yaratılış efsanesi,dünya yaratılmadan önceki şeyleri anlatarak başlar:Başlangıçta sonsuz karanlığın içinde yalnızca yukarıda gökyüzü, aşağıda deniz vardı.Hareket edecek ya da gürültü yapacak hiçbir şey olmadığı için sakin ve sessizdiler.Yeryüzü henüz sulardan yükselmemişti.Otlar ve ağaçlar, taşlar, mağaralar ve koyaklar, kuşlar ve balıklar, yengeçler, hayvanlar ve insanlar daha yaratılmamıştı.Kükreyecek ya da gürleyecek hiçbir şey yoktu, çünkü yalnızca yukarıda boş gökyüzü ve aşağıda sakin deniz vardı.Daha sonra yaratıcılardan bahseder:

Suyun içinde yeşil ve mavi tüylerin altına yaratıcılar gizlenmişti.Bu büyük düşünürler suyun içinde sessizce konuştular.Evrende gecenin sonsuz karanlığında yalnızdılar.Birlikte ne olacağına karar verdiler.Birlikte yeryüzünün sulardan ne zaman yükseleceğini, ilk insanin ve tüm diğer canlı türlerinin ne zaman doğacağını,bu canlı varlıkların yaşamak için ne yiyeceklerini ve şafağın dünyayı soluk ışık seline ilk ne zaman boğacağını kararlaştırdılar…Evet,yaratıcılar dünya yaşamını yaratmayı kararlaştırdılar.Sonra da yaratılış başladı:Yaratıcılar,”Boşluk dolsun! Deniz çekilsin ve yeryüzü ortaya çıksın!Dünya,uyan! Böyle olsun !” Ve yeryüzünü yarattılar.Yaratıcılar yaptı bunu.O uçsuz bucaksız, sessiz ve durgun deniz birden canlandı!(ki bu bana mısır mitolojisini hatırlattıı) Denizden dağlar yükseldi (bu da Ben ben tepesini çağırıştıryor) ve toprak ortaya çıktı. Vadiler, ovalar oluştu. Topraktan da ağaçlar çıktılar.Hatta Popol Vuh bize bu ağaçların çam ve selvi ağaçları olduğunu söylüyor. Neyse, sonra da dağlar delindi ve buralardan tatlı sularakmaya başladı. Yaratıcılar çok sevinçlilerdi. Yarattıkları toprağın üzerine çıktılar. Ancak etraflarını biraz dolaştıktan sonra: Yaratıcılar sordular,”Yarattığımız ağaçların altında yalnızca sessizlik mi olsun istiyoruz? Vahşi hayvanlar, kuşlar ve yılanlar yaratalım.Böyle olsun!” dediler. Sonra tasarılarını hayata geçirdiler. Geyikler yarattılar, geyikler çayırlarda, otlaklarda, nehir kıyılarında yaşadılar. Kuşlar yarattılar, kuşlar ağaçların dallarında yuva yapıp neşeyle şarkılar söylediler. Ancak gene istedikleri şeyler vardı:”Konusun,seslenin ve bağırın, her biriniz yapabildiğiniz kadar. Bizim adimizi söyleyin, bizi övün ve bizi sevin.”Fakat kuşlar ve hayvanlar bunu yapamazlardı. Çığlık atabilir, tıslayabilir veötebilirlerdi ancak yaratıcıların adlarını söylemezlerdi! Bunun üzerine yaratıcılar yeni bir yaratık yapmaya karar verdiler. Bu yeni yaratık,yaratıcısını bilecek,onun adını söyleyecek, ona tapacak ve onu sevecekti.Diğer bütün yaratıklardan üstün olacaktı ve hayvanları kesip onların derilerinden,etlerinden yararlanabilecekti. Çamurlu toprağa şekil verdiler, ona hayat üflediler: (kii bu biçok dinde kabul görmüş ortak bi tez)fakat bu malzeme çok yumuşaktı.Hareketsiz ve zayıf bir yaratık oldu meydana gelen.Konuşabiliyorsa ama hiç kimse dediklerine anlam veremiyordu. Yaratıcılar bu çamur-adamdan hoşlanmamışlardı. Onu yokettiler. Sonra yeni yaratıkları tahtadan oymayı denediler. Gerekçeleri tahtanın sağlam ve dayanıklı olmasıydı. Sonra, bu yaratığa hayat üflemeden, nasıl bir şey olacağını bilmeden başkalarını da yaptılar. Şekillerini sevmişlerdi büyük ihtimalle. Neyse, bu yaratıkları canlandırdı yaratıcılar ve seyretmeye koyuldular: Tahtadan canlılar yasadı ve çoğaldılar,ama hiç kimse dediklerine anlam veremiyordu ve içlerinde, yüzlerinde ruh, elleri ve ayaklarında kuvvet yoktu.Ciltleri sari ve kuruydu, altında besleyecek kan dolaşmıyordu.Dört ayakları üzerinde anlamsızca dolaştılar ve yaratıcılarını düşünmediler.Ne yazık ki bu tahta-adamlar, iki ayakları üzerinde yürüme yeteneğini bilmelerine rağman,hayvanları taklit ede ede dört ayaklı yaratıklara dönüşmüşlerdi. Yabanıl ve kaba olmuşlardı ve yaratıcılarını tanımak istemiyorlardı. Konuşmuyorlardı.Sonra, “Tahtadan yapılmış yaratıklar yasayıp çoğalmak için yeterince iyi değil” diye bağırdı yaratıcılar.Ve bu tahtadan yaratıkları yok etmeye karar verdiler. Gökte özsuyundan büyük bir sel oluşturdular ve yeryüzüne döktüler. Yeryüzü karanlıkla örtüldü ve aralıksız bir kara yağmur yağdı. Güçsüz kalınca, düşmanları tahta yaratıklara saldırdılar.Büyük küçük hayvanlar onlara saldırdı.Sopalar ve taslar, tabaklar ve çömlekler onlara saldırdı.Aç bıraktıkları ve eziyet ettikleri köpekler simdi dişleriyle yüzlerini parçaladılar.Öğütmek için kullandıkları taslar simdi onları öğüttüler.Ocak ateşi üzerinde yaktıkları kap kacaklar simdi yüzlerini yaktılar.Bir kartal üzerlerine geldi ve gözlerini oydu. Bir yarasa üzerilerine geldi ve kafalarını kopardı.Bir Jaguar üzerlerine atladı ve kemiklerini kırıp dağıttı.Umutsuzca yaşamları için savaşan tahta yaratıklar evlerinin çatılarına tırmanmaya çalıştılar ama evler yıkıldılar ve onları yere attılar. Dallarında güvenliğe kavuşmak için ağaçlara tırmanmaya çalıştılar ama ağaçlar onları salladılar ve yere attılar. Mağaralara girmeye çalıştılar ama mağaralar kapandılar ve onlara sığınak olmayı reddettiler. Birkaçı dışında tahta yaratıkların tümü yokolmuştu. Diğerleri şekilsiz yüzler ve çeneleriyle sağ kaldılar ve onların soyundan gelenlere maymun adı verildi.Daha sonra yaratıcılar mısır unundan un-adamlar yapmaya giriştiler:

Böylece dört İlk Ata yaratıldı.Yaratıcılar gövdelerini mısır unundan yaptılar.Öğütülmüş sarı ve beyaz mısırdan içecekler yaptılarve bunlar yeni yaratıklarına kas ve et oldu ve bunlarla birlikte güç vermek için onları beslediler.Ve Yaratıcılar memnun oldular. ” Biz düşündük ve tasarladık” dediler “ve yarattığımız kusursuz oldu!”

Bu dört İlk Ata insan gibi görünüyor ve konuşuyordu. Çekici, akıllı ve bilgeydiler. Çok uzakları görebiliyorlardı. Dağlar ve vadiler, ormanlar ve çayırlar, okyanuslar ve göller, ayaklarının altındaki yeryüzü ve başlarının üstündeki gökyüzü onlara doğalarını açtılar. Dört İlk Ata dünyada görülecek herşeyi gördüklerinde, gördüklerinin değerini anladılar ve yaratıcılarına teşekkür ettiler:

“Bizi yaratıp sekil verdiğiniz için size teşekkür ederiz” dediler.”Bize görme, duyma, konuşma, düşünme ve yürüme yetenekleri için size teşekkür ederiz.Büyük ve küçük,uzak ve yakın herşeyi görebiliyoruz.Herşeyi biliyoruz ve size teşekkür ediyoruz!”

Ancak yaratıcılar gene memnun değillerdi. Onların çok bilge olmalarından hoşlanmadılar. Onların da kendileri gibi tanrı olabilme ihtimalini düşünüp korkuya kapıldılar. Çözüm yolunu da buldular:Gözlerine sis üflediler ki yalnızca yakınlarında olanları görsünler. Sonra, bilgeliklerini kaybeden İlk Atalar üzüldüler.Tanrılar onları seviyordu, ancak onların iyiliği ya da kendi çıkarları için insanın bilgeliğini yok etmişlerdi.İlk Ataların üzüntülerini azaltmak için onlara eşleri yarattılar, yani kadını.Daha sonra da:Yaratıcılar İlk Atalar ve Analara benzeyen birçok insan daha yaptılar.İnsanlar karanlıkta yasayıp çoğalıyorlardı,çünkü Yaratıcılar daha ne güneşi,ne ayı,ne de yıldızları,herhangibir ışık biçimi yaratmışlardı.Hem açık hem koyu tenli, hem varlıklı hem yoksul ve farklı diller konuşan çok sayıda insan doğuda birarada yaşıyordu.İnsanlar,karanlığın sıkıcı olduğunu anladıklarında tanrılara yalvardılar. Onlardan ışığı yaratmalarını istediler. Bunu üzerine tanrılar güneşi, ayı, şafağı, yıldızları yarattılar: Güneş sulardan yükseldi ve altın ısınlarını yeryüzüne saçtı.Büyük veküçük hayvanlar koyakların serin gölgesinde ve nehir kıyılarında ayağa kalktılar ve doğan güneşe yüzlerini döndüler.Jaguar ve puma kükredi ve yılan tısladı.Kuşlar kanatlarını açtılar ve şarkı söylemeye başladılar. İnsanlar tütsüler yakan ve kurbanlar sunan rahiplerin çevresinde dans ettiler.Çünkü Yaratıcılar dünyayı ışıkla aydınlatmışlardı ve kusursuzdu.Her neyse,konuyu dağıtmadan Maya tanrılarını incelemeye başlayalım.Tanrı Kukulkan. Kukulkan, Mısır Mitolojisindeki Thoth gibi, bilgi tanrısıydı. Kendisine Quetzalcoatl, Viracocha,Ahau Kin veya Tüylü Yılan da denilirdi. Dört ana elementin de tanrısıydı. Dört ana elementin simgesi olan canlıların da tanrısıydı.

Hava — Akbaba

Toprak — Mısır

Ateş — Kertenkele

Su — Balık

Efsaneler,Kukulkanın Doğu ufkunda belirip, denizden geldiğini söylüyor.Atalarına dokumacılıktan tarıma, astronomiden mühendisliğe dek birçok şey öğreten bu tanrının fiziksel özellikleri ise,Mayaların tasvirine göre, Mayaların aksine, beyaz tenli, açık renk gözlü, açık renk saçlı, uzun boylu bir tanrı. Elinde de sürekli bir asa taşıyor. Bu dönemde Mayaların daha hiç birbeyaz adam ile karşılaşmamış olduğu düşünüldüğünde, bu tanımlama oldukça ilginç geliyor insana. Üstelik,Kukulkanın uzun bir de sakalı var Mayalarda hiç olmayan bir şey bu, çünkü genetik olarak sakalları çıkmıyor!

Mam, ilk suyu döken tanrıça diye de adlandırılır. Kukulkan’ın eşidir. Dokumacılık sanatının yaratıcısıdır. Kahraman ikizler İxbalanque ve Hunaphu’nun büyükannesiydi. İxbalanque ve Hunaphu hakkında bir efsane anlatmak istiyorum;Dünya ve canlıların yaratılmasından kısa bir süre önce, İxbalanque ve Hunaphu (kahramanlar ya) yeraltı dünyası tanrısına meydan okurlar. Ancak tanrıya giden yoldaki bazı tuzaklardan kurtulmalıdırlar. Birçok tuzağı geçtikten sonra yarasa dolu bir odaya girmek zorunda kalırlar. Orada ölüm vampiri, Hunaphu’nun kafasını koparır. Sonra yeraltı tanrıları bu kafa ile bir çeşit top oyunu oynarlar.İxbalanque, tanrılara çaktırmadan Hunaphu’nun kafasını bir tavşanla değiştirir.Tanrılar tavşanı atınca, tavşan koşmaya başlar ve kaçar. Tanrılar da şaşırır, tavşanın peşinden giderler. İxbalanque,kardeşinin kafasını yerine takarak onu canlandırır. Yeraltı tanrıları geri döndüklerinde iki kardeşin de sağ olduğunu görünce çok sinirlenirler. Kahraman kardeşler de yeraltı tanrılarına saldırdılar, onları alt ettiler. Kötü tanrıların egemenliklerini yitirmesiyle evrendeki düzen rahatça kurulabilmiştir.

Mayalar bu top oyununu oynuyorlardı. Amaçları bu efsaneyi anmaktı. Oyuna oyun gibi değil de, kutsal bir tören gibi bakılıyordu.Çünkü oyunun çok derin anlamları vardı ve oyundan sonra tanrılara kurbanlar verilirdi. Kurbanlar genelde kaybeden takım olurdu. Kauçuk top ile oynanan bu oyunun amacı, topu kalça, omuz, dizde sektirerek oyun alanındaki deliklerden geçirmekti.Bu oyunu basketbolun atsıymış gibi görebiliriz.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi

Yorum Yaz


Yazdığınız yorumların genel ahlak kurallarına uygun olmasına özen gösteriniz. Ayrıca yazdığınız yorumlarda isminiz e postanız eksik yanlış olmamalıdır aski halde yorumlarınız onaylanmaz dikkate alınmaz cevap verilmez.

Mitoloji