Hıristiyan Haber

Ana Sayfa Haberler Dini Haberler Hıristiyan Haber Suriyeli Hristiyan göçmenler: “Kalıcı değiliz”

Suriyeli Hristiyan göçmenler: “Kalıcı değiliz”

Suriyeli Hristiyan göçmenler: “Kalıcı değiliz”
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hıristiyan Haber Yorumlar : 0 Okunma : 2974 Beğen : 0

Savaş öncesinde Suriye nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan Hıristiyanlar, hızla Avrupa’ya göç etmeye devam ediyorlar. Avrupa’ya giderken, güvenli bir transit ülke olarak gördükleri ülkelerin başında da Türkiye geliyor. Agos’tan Emre Can Dağlıoğlu’nun haberine göre, Türkiye’deki kısa süreli misafirliklerini, Beyoğlu Süryani Kadim Meryem Ana Vakfı ve Süryani toplumunun özverili çabalarıyla ayak duran Yedikule’deki misafirhanede geçiriyorlar.

Yedikule Meryem Ana Kilisesi’nin sokağına girdiğimizde, bizi artık alışık olduğumuz bir görüntü karşılıyor. Kaldırımda toplanmış, mümkün olduğunca kontrollü olmaya çalışan, sesini alçaltabildiği kadar alçaltan ve her hallerinden tedirgin ve ‘yabancı’ oldukları belli bir insan topluluğu: Suriyeli mülteciler. Fakat hikâyeleri biraz farklı, hepsi Hıristiyan. Süryaniler, Asuriler, Keldaniler, Ermeniler, Latin ve Rum Katolikler, Arap Ortodokslar… Hepsi ‘geçici’ olarak Türkiye’de. Bu kısa ‘misafirlik’ sürelerini, Beyoğlu Süryani Kadim Meryem Ana Vakfı’nın çabalarıyla ayakta kalan bir misafirhanede geçiriyorlar.

2 yıllık çalışma

Vakıf, bu çalışmayı yapmaya yaklaşık 2 yıl önce başladı. Suriye’den gelen yoğun göçle, İstanbul’a gelen Hıristiyanlara yardım sağlayacak bir organizasyona ihtiyaç duyulması üzerine, Süryani Metropoliti Mor Filüksinos Yusuf Çetin gözetiminde. Süryani toplumundan 20 kişiden oluşan bir heyet kurulduğunu söyleyen vakfın yönetim kurulu üyelerinden Turgay Altınışık, ilk önce gelen Hıristiyanları kiralanan bir otelde 40 gün konaklamalarını sağladıklarını, bu süre içerisinde Yedikule’deki evi restore ettirdiklerini belirtiyor. 55-60 kişinin barınabildiği bu evde, şimdiye kadar yaklaşık 1.500 kişi ağırlanmış. Gelenlerden uzun süre kalanlar da oluyor, 3 gün içerisinde Avrupa için vizesini alıp giden de…

En büyük şikâyet

Gıda, giyecek ve iletişim dâhil mültecilerin her türlü ihtiyacının karşılandığı bu ev dışında, vakıf Selimpaşa’da 120, Bakırköy’de 40 mülteciye de gıda yardımı yapıyor ve bu yardımların hepsi, Süryani toplumundan gelen bağışlarla karşılanıyor. Altınışık’ın en büyük şikâyetlerinden birisi de bu zaten. Avrupa, ABD ve Türkiye’den birçok yardım kuruluşu ve STK’nın kendilerini ziyaret ettiğini, ancak arkasının hiçbir zaman gelmediğini söylüyor. Şimdiye kadar dışarıdan destek veren tek kuruluş, iki kez büyük gıda yardımı yapan Kızılay. Devletin her konuda kendilerine çok yardımcı olduğunu söyleyen Altınışık, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Ahmet Davutoğlu’yla Hıristiyanlara özel kamp yeri için görüştüklerini ve derhal Mardin’de kampın kurulduğunu anlattı. Fakat Süryani kiliselerine başvuran mültecilerin hiçbiri kampa gitmek istemediğinden, kamp işlerlik kazanmamış, ta ki Irak’taki Ezidiler, Türkiye’ye sığınana kadar.

Neden kampa gitmek istemediklerini, onlarla sohbet edince anlıyorsunuz. Çünkü kamp onlar için, bir anlamda Türkiye’ye yerleşmek, uzun süreli olarak burada kalmak demek. Hâlbuki onların sohbetlerinin tek ortak konusu, çıkmasını bekledikleri Almanya, Hollanda veya İsveç vizeleri. Çünkü hiçbiri Türkiye’de kalmaya niyetli değil, bir an önce akrabalarının yanına gidebilmeyi düşünüyorlar. Türkiye, onlar için savaştan uzak ve güvende oldukları transit bir ülke yalnızca.

Çocuklar tehlikede

Şu anda evde misafir olanların çoğu, Kamışlı veya Haseki’den geliyor, son döneme kadar savaşa rağmen orada kalmaya direnenler… Ancak, özellikle IŞİD’in bölgedeki etkinliğinin artmasıyla, ülkelerine dair son umutlarını da kaybetmişler. Çocuklar, ülkelerini terk etmelerine sebep olan kaygının temelini oluşturuyor. Bu haber yayımlandığında İsveç’e ulaşmış olacak olan üç çocuk annesi Aleda, ‘Kızlarımın kaçırılması korkusuyla orada yaşayamazdım’ diyor. Zira son dönemde, özellikle Hıristiyanların çocuklarının kaçırılması ciddi oranda artış göstermiş.

Haseki’de camcılık yapan Abrohom, Hıristiyanların çok zengin ve savunmasız oldukları düşüncesi yaygın olduğu için, IŞİD’in onlara yöneldiğini söylüyor. Evin mutfağından sorumlu olan Hasekili Ermeni Katolik Hrayr, ablasının çocuğunu 2 ay önce kaçırdıklarını ve fidye karşılığından serbest bıraktıklarını anlatıyor. Evin en yaşlısı, 74 yaşındaki David Amca için de kaçmasının sebebi çocukları. “Onları merakta bırakamam” diyerek, toplanıp gelmiş İstanbul’a. Almanya’ya gitmek için vize bekliyor. Bu yaşta yeni bir hayata başlama cesaretiyle, etrafına bir biçimde umut aşılıyor. Belki de bu yüzden hep gülmeye çalışıyor. Ancak laf arasında öyle bir cümle ediyor ki, o hissi saklamak için sürekli güldüğü anlaşılıyor: “Toprağımda ölemeyeceğim için çok üzgünüm.”

‘Rejim sayesinde…’

Suriye’nin kendileri için bu tür olaylarla tekinsiz bir yere dönüşmesinin suçunu, muhalif gruplara yüklüyorlar. Çoğu Esad rejimini desteklemese de, kendileri için zararsız, hatta güvenilir görüyor. Abrohom, devlete ait bölgelerin kendileri için güvenli olduğunu anlatırken, ekliyor: “Rejim sayesinde kaçabildik.” Kendileri için en güvenilir kaçış güzergâhının Kamışlı’dan uçakla Şam ve Beyrut aktarmalı İstanbul’a gelmek olduğunu söylüyorlar, çünkü Kamışlı Havaalanı ve Şam, rejimin kontrolünde. Karayollarını, Türkiye sınır kapılarına giden güzergâhın muhalif grupların kontrolünde olduğu için tercih etmiyorlar.

Suriye hayali ise onlar için halen bitmiş değil. Savaş biterse geri dönmek isteyip istemeyeceklerini soruyorum, çoğu hiç düşünmeden, “Evet” diyor gülümseyerek, “Suriye’nin eski halinden güzel bir yer olamaz…” Kamışlılı avukat Gabi’nin ise suratı asık, zorla dökülüyor kelimeler ağzından: “Eski haline dönmesi diye bir şey yok. Ben de çok isterim gitmeyi ama imkânsız.” Hrayr ise tam tersine, Turgay Bey’i gösteriyor ve gülerek, “10 gün izin versin, şimdi gideyim Haseki’ye” diyor kırık Türkçesiyle. Türkçesini duyunca şaşırıyorum, nereden öğrendin diyorum, coğrafyanın bir başka acı sayfası açılıyor. “Ben aslen Kızıltepeliyim” diyor ve ekliyor: “Mezbahadan [Arapça kıyım] sonra Kamışlı’ya göçmüş ailem, dedem de babam da Türkçe bilirdi.”

Aynı zamanda Hrayr, en uzun süredir burada olanlardan. 2013 Mayısı’nda gelmiş Türkiye’ye, Haseki’deki 1.500 kişilik lokantası bombalanarak yerle bir edilmesinden hemen sonra. Ailesiyle gelmiş Türkiye’ye, çocuklarına İsveç vizesi verilmiş, eşini ise kaçak yollarla İsveç’e yollamayı başarmış. Kendisi ise paramparça olmuş artık, sadece bekliyor; en azından ailesine kavuşabileceği günü bekliyor. Bu özlemle ne söylese gözleri doluyor, boğazı düğümleniyor.

‘Paramparçayız’

Türkiye’de Suriyelilere yönelik saldırılardan bahsediyorum, çoğu şaşırıyor. Türkiye’ye girişte hiçbir zorlukla karşılaşmamışlar v [suriyeli] e kilise çevresi dışında bir yer görmedikleri için de olan bitenden haberleri olmamış. Bir tek Gabi, neler olduğundan haberdar, yine sinirle başlıyor söze. “Bunu kesin yaz habere” diyor ve Türkiye’ye şu mesajı veriyor: “Biz paramparçayız. Çoğumuz ailesinden, eşinden, çocuklarından ayrı. Tek derdimiz güvenli bir yerde yaşamak. Zaten burada kalmayı düşünmüyoruz. Kimse merak etmesin, kalıcı değiliz.” Bir de Turgay Bey’e dönüyorum: “Süryani toplumu içinde Suriyelilerden rahatsız olan var mı?” Çok kesin bir ifadeyle cevap veriyor: “Biz 1915’i yaşadık. Böyle hissetmemiz mümkün değil.”



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi

Yorum Yaz


Yazdığınız yorumların genel ahlak kurallarına uygun olmasına özen gösteriniz. Ayrıca yazdığınız yorumlarda isminiz e postanız eksik yanlış olmamalıdır aski halde yorumlarınız onaylanmaz dikkate alınmaz cevap verilmez.

Haberler