Siyasal Tarih

Ana Sayfa Forum Tarih Siyasal Tarih 1 Mayıs Çağrımız !

1 Mayıs Çağrımız !

  • Evrim KAYA
    Evrim KAYA
    dunyadinleri.com/evrim10588
    buradaydı
    Cinsiyet : Bayan
    Şehir : İstanbul
    Meslek : Öğrenci
    Giriş : 6
    İnandığınız Din : Agnostik
    İnançlı Birimisiniz? : İnançsızım
  • Yazan : Evrim KAYA Tarih : Kategori : Siyasal Tarih Cevaplar : 0 Okunma : 2542 Beğeniler : 0
    1 Mayıs Çağrımız !

    1 Mayıs Çağrımızdır;

    Devrimci Anarşist Faaliyet

    “ Paylaşma ve dayanışmayla dolu özgür bir yaşama olan inancımızla, örgütlülüğe olan inancımızla, devrime olan inancımızla, şimdi şu anda yüreğimizde taşıdığımız inacımızla Anarşist Devrime Faaliyetle”

    “Elektriğinin, suyunun senin en aciz zamanında kesilmesidir ve faturanı ödeyememektir kapitalizm. Ödeyemediğin kirada, içine düştüğün telaştır. Kredi kartı borcundan dolayı haciz paniğidir. Zenginlerin har vurup harman savurması, yoksulun kıt kanaat yaşamasıdır kapitalizm. Yoksullukla çaresizleşip, yaşamak için köleleştirilmektir. Köle gibi çalıştırılırken bazen sakat kalman, bazen de ölmendir. Patronun sövüp sayması, işçinin çaresiz sabrıdır kapitalizm. Patronların dünyasıdır kapitalizm ve bu dünyada köleliğe üretmek, mutluluğa tüketmek denir. Tükettikçe tükeniriz, değerlerimizi yitiririz, biz “biz” olmaktan çıkarız; yani yok oluşumuzdur kapitalizm .”

    Kapitalizmin sürmesi bizler için; telaşımızın, çaresizliğimizin, sabrımızın, yoksulluğumuzun, yoksunluğumuzun sürmesidir. İşçiliğimizin, köleliğimizin sürmesidir. Patronlar için üretmemizin, ürettiklerimizi tüketerek, patronların zenginliğinin sürmesidir. Özgürlük isteyen bizler için, her şeyin yasaklanmasının sürmesidir. Katliamların sürmesidir. Asla erişemeyeceğimiz adalet için, sonsuz sabrımızın sürmesidir. Kimliklerle ayrıştırılarak kontrolümüzün kolaylaşmasının sürmesidir. Paramparçalığımızın, manasız taraflaşmamızın, örgütsüzlüğün sürmesidir. Suyumuzun, toprağımızın, havamızın satılmasının sürmesidir. Tüm canlıların sömürülmesinin sürmesidir. Yaşamlarımızın her alanının, her anının gasp edilmesinin sürmesidir. Bencilleşen egolara, rekabetçi yarışçılara dönüşmemizin sürmesidir. Kapitalizm sürmesi bizim yok oluşumuzdur. Kapitalizm her tarafımızı böylesine sarmışken bile, her şeyi değiştirebileceğimize olan inancımızsa, hep vardı. Bu inanç şimdi, bizim yüreklerimizde büyüyor; ta ki hepimiz özgürleşinceye dek sürecek… İçimizde, adaletsizliklere karşı duyduğumuz öfkemizle büyüyen inancımız var. Özgürlüğümüze vurulan her tokata duyduğumuz kızgınlıkla büyüyen inancımız. Yaşayacak bir dünyanın kalmayacak olmasına duyduğumuz nefretin büyüttüğü inancımız. Paylaşmayla ve dayanışmayla büyüyen inancımız, örgütlenerek elden ele verdiğimiz inancımız, özgürleşerek yüreklerimizi aşan, aşarak bir devrime dönüşen inancımız var.

    Paylaşma ve dayanışmayla dolu, özgür bir yaşam için, anarşizm için, devrim için…

    Anarşist devrime faaliyetle.

    Adalet için;1 Mayıs 1886’da Chicago Haymarket’te işçiler, adaletsizliklere daha fazla sabretmediler. Patronların dayattığı saatlerce çalıştırılmaya karşı, binlerce, on binlerce işçi şimdi bile duyduğumuz sesleriyle haykırdılar “Günde 8 saat”. On binler yüz binler oldu, işçilerin örgütlü beraberlikleri patronları korkuttu; korkan patronlar, kolluk kuvvetlerine elebaşı zannettikleri sekiz işçiyi yakalattılar. Zannettiler ki; bu elebaşlarını ezersek, bu beraberlik dağılır ve işçiler siner… Sekiz anarşist işçiden birisini hücresinde öldürüldüler, dördünü ise idam ettiler. Yüz bin elebaşı sokaklardan hiç ayrılmadı, günlerce süren bir anma başladı. Elebaşı sekiz işçinin anısı, Mayıs’ın birinci gününü “işçi gününe” çevirdi. 1886’dan 2000’lere yüzlerce yıldır kapitalizm adaletsizlikleriyle sürüyor. 1886’da adaletsizliğe karşı sokağa çıkanlar, bugün yine sokaktalar, yine adaletsizliklere karşı elebaşı olmak için, adalet için…

    Özgürlük için; Ötekidir devletten olmayan. Devlet için bir taraf vardır o da kendi tarafı. Ya devlete kul ve kapitalizme köle olursun ya da bertaraf. İşte bu yüzden her daim “Devlet katliamdır, devlet adaletsizliktir” dedik. Ve yine ötekileri copuyla, gazıyla, tomasıyla, uçağıyla, bombardımanıyla katletti devlet ve yine binlercemizi bahanelerle kapatarak “Minareyi çalan yavuz hırsızlıklarıyla” yaptı adaletsizliğini. Ne katliamları ne de adaletsizliği engelleyemedi özgürlüğe olan inancımızı. Yasaklı “özgürlüğü” her yerde haykırdık. Hükümet “Yasak, meydanlara çıkılmayacak” dediğinde, biz meydanlardaydık. Okullarda “Paylaşmak yasak” denildiğinde paylaştık. Deresini şirketlere satmak istemeyen köylülerle “Dayanışmak yasak” denildiğinde dayanıştık. Ordu “Asker olacaksın, savaşacaksın, öleceksin, öldüreceksin” dediğinde; ölmeyi, öldürmeyi, askerliği reddettik… Devlet yasakladıkça biz o yasakları hep yıktık, yıkacağız; yeniden özgür bir dünyayı yaratabilmek için, özgürlük için.

    Yaşam için; Kazanmak, sadece kazanmak ister şirketler. Mahvedip mahvetmediklerini umursamadan kazanmak için yaşamlarımızı sömürürler. Önemsiyormuş gibi yapar, sorumluluk projeleri geliştirirler; ama hiçbir şey şirketlerin kazancından daha önemli olamaz. Şirketler için yaşamının tümü kaynaktır. Şirketler bizi kaynak olarak gördükleri gibi yaşamı da kaynak olarak görürler.

    Yapay güneş ışığında yumurtlamaya hazır tutulan tavuklar, sürekli yumurtlatılırlar. Makinalarla sağılan sütleri hiç kesilmesin diye, inekler yapay gebelenmeyle sürekli sağılırlar. Domatesin, biberin bitkisi daha fazla sebze versin diye genetiğini değiştirirler. Toprak daha verimli olsun diye kimyasal katkılarla toprağı yapaylaştırırlar, su boşa akmasın diye suyu borulara kapatıp sözde santral kurarlar. Havayı bile “oksijen değeri” , “karbondioksit değeri” diye sınıflandırırlar, bu sınıflandırmaya göre değer biçerler. Yaşamlarımızı havza planlamasıyla bölüp, parçalarlar. Devletin yalan kanunlarına ve şirketlerin talanına karşı; her dere başında, her yaylada, tüm vadilerde yaşayanlarla beraber yaşamlarımızı savunduk. Kamyonların, vinçlerin önünde durduk. Yaşamları için kar, yağmur demeden bekleyenlerin yanında üşüdük; üşürken beraberlikle ısındık. Durdurulamaz grinin ilerleyişinde, yeşilin yanında yeşil, mavinin yanında mavi olmak için, yaşamlarımız için.

    Paylaşma ve dayanışmayla; “Paylaşmayla, dayanışmayla dolu bir dünya” dedik. Çünkü ihtiyacımız olan bu. Karşı kıyıda, Atina’da, Selanik’te, yoldaşlarımız devletin kolluk kuvvetleriyle amansızca çatışırken; toplumun tümü paylaşma dayanışma ilişkileriyle bezeniyor. Kapitalizmin zengini daha zengin, yoksulu daha yoksullaştıran ekonomik paketleriyle yoksullaşan kentlilerle; aynı ekonomik paketlerden nasiplenen köylülerin kendi ekip biçtiklerini, mütevazı bir şekilde dayanışması ve karşılıksız paylaşmasıyla heyecanlandık. Kapitalizmin çaresizliğini hissettik. Paylaşma ve dayanışmanın toplumsal uyumunu, hep bildiğimiz bu uyumu, okullarda, sokaklarda kurduğumuz paylaşma masalarıyla yeniden, yine yaratmak istedik. Biz paylaşma masaları kurdukça, baskısını artırdı kapitalizm. Bencilliğine karşı kurulan bu masalara kolluk kuvvetleriyle saldırdılar. Bu saldırılarla dayanışma göstermek için kurulan dayanışma sofralarına soruşturmalar açtılar. Ama bunların hiçbiri bizi ne paylaşmaktan ne de dayanışmadan vazgeçiremedi. Paylaşma ve dayanışma için, buna ihtiyacımız olduğu için…

    Örgütlenerek; İşçi, işsiz, kadro, taşeron, mavi yaka, beyaz yaka değişen şekilleriyle sömürü de sömürüye karşı haykırış da sürüyor. Seslerini haykıranlar örgütleniyorlar; beraberliğin kuvvetiyle iktidara karşı direnişin çadırlarını şirketlerin, fabrikaların kapılarında kendi barikatlarını kuruyorlar… Kol kola barikat oluyoruz, barikatlar ardında yoldaş. Yürüye yürüye yolları aşındırıyoruz, beraber yürüdükçe ayrı ayrı benlerden biz olmayı öğreniyoruz örgütlenerek.

    DEVRİMCİ ANARŞİST FAALİYET

    İmza

    Otoritenin tüm uygulamaları alçaltıcıdır ve otoriteye her boyun eğiş, aşağılanmadır. (Bakunin)