Zahiriliğin Doğuşu ve Temel Özellikleri

Zahiriliğin Doğuşu ve Temel Özellikleri
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Zahiriyye Mezhebi Yorumlar : 0 Okunma : 2325 Beğen : 0

İslam hukuk tarihinde adını bir ilkeden alan tek yaklaşım olan Zahirilik, esas itibariyle fıkıhta re’ye ne ölçüde yer verileceği konusunda ortaya çıkan ayrışmada re’y karşıtlığının vardığı nihai noktayı temsil eder. Bu nokta göz önüne alınmadan Zahiriliğin sağlıklı bir şekilde anlaşılması ve fıkıh tarihinde doğru biçimde konumlandırılması mümkün olmaz. Sahabe döneminden başlamak üzere re’y konusuna mesafeli duran kimselerden söz etmek mümkünse de bu konudaki en belirgin ayrışma tabiin döneminden itibaren ortaya çıkan ehl-i re’y-ehl-i hadis ayrışmasıdır. Ehl-i hadisin re’y konusunda takındığı mesafeli tavır, Davûd b. Ali ez-Zahiri’nin öncülüğünü yaptığı Zahirilik akımıyla en uç noktasına ulaşmıştır. Bu bakımdan Zahiriliğin, ehl-i hadisin katı ve aşırı bir versiyonu yahut aşırılığa varan bir devamı olarak görülmesi hiç de abartılı bir yaklaşım olmayacaktır. Nitekim Zahirilik eğiliminin güçlü bir şekilde kendini göstermesi, hadislerin yaygın biçimde toplanıp yazıya geçirildiği döneme ve özellikle bu sürecin sonlarına tesadüf eder. Bu tesadüf, ehl-i hadis anlayışı ile Zahiri anlayış arasında güçlü bağ bulunduğunun açık kanıtlarından biridir. Bu irtibat ehl-i hadisin derece farklılığı göstermekle birlikte bünyesinde Zahirilik eğilimi barındırdığını göstermesi bakımından da önemlidir. Esasen ilk fıkıh ayrışması olan hadis ve re’y taraftarlığının ürettiği fıkhi mirasa bakıldığında birinci grubun fıkıh bablarına göre hadis toplamaya, ikinci grubun ise doğrudan re’y ile/kıyasla fıkıh yapmaya eğildiği açıkça görülmektedir.

İslam hukuk ekollerinin oluşum seyri ve sırası dikkate alındığında ilk kurulan mezhep olan Hanefiliğin ve ardından Malikiliğin re’ye daha çok önem verdiği, ardından gelen Şafiiliğin re’y alanını daraltmaya giriştiği, Ahmed b. Hanbel’in re’yin kullanım alanını iyice sınırladığı ve nihayet Davûd ez-Zahiri’nin re’y kapısını büsbütün kapattığı söylenebilir. Ancak bu durum, ümmetin, re’ye başvurmayı bir yöntem olarak gören anlayıştan re’yi büsbütün dışlayan zahirci bir anlayışa döndüğü anlamına gelmez. Aksine Zahiriliğin her dönemde marjinal kaldığı tarihen bilinen bir husustur; Zahirilik eğilimine sahip kişiler zaman zaman görülmekle birlikte Zahirilik bir sistem olarak kalıcı olmamıştır. En güçlü ifadesini bulduğu İbn Hazm’ın yazılarının etkisi bile sınırlı kalmıştır. XX. yüzyılda Zahiriliğin, özellikle İbn Hazm’ın kitaplarının alimlerin ilgi alanına girmesi ve mezheplerin iç tutarlılığına ve sistematik yapısına riayet etmeyen pek çok çağdaş müftünün bazı fetvalarında dört mezhebe aykırı olsa bile İbn Hazm’a atıfta bulunarak görüşlerini temellendirmesi ve benzeri gelişmeler ise modern dönemlerde fıkıh düşüncesinde yaşanan ciddi dönüşümün ve klasik dönem literatürünü bir “fıkhi çözümler ambarı” olarak görmenin neticesi olarak ayrı bir bağlamda, özellikle Selefiliğin yaygınlaşması olgusuyla bağlantılı biçimde ele alınması gereken bir husustur.

Zahirilik düşüncesinin sistematik bir yapıya kavuşması ilk defa Davûd b. Ali ile başlamakla birlikte bu anlayışın nüvelerinin önceki dönemlerde mevcut olduğu bir gerçektir. Tabiin döneminde, hatta sahabiler arasında bu anlayışa yakın duran kimseleri görmek mümkündür. Zahiri düşüncesinin grup düzeyinde kökleri ise Haricilik hareketine ve ehl-i hadise dayandırılabilir. Konuşanın neyi kastettiğini hiç düşünmeden sözün sadece zahirine, kelimelerin ifade ettiği sözlük anlamlarına tutunma, yani ifadeleri harfi harfine anlama eğiliminde Hariciliğin izleri çok belirgindir. Nitekim Endülüs Zahiriliği’ne önemli eleştiriler yönelten Maliki fakihleri Ebû Bekir İbnü’l-Arabi ile Şatıbi ehl-i zahir ile Hariciler’in tutumu arasında paralellik kurmuşlardır. Birincisi Zahiriler’i “Hariciler’in kardeşi” diye nitelemekte ve görüşlerini Hariciler’den aldıklarını belirtmekte, bunu da Sıffin Savaşı esnasında Hariciler’in, “Hüküm ancak Allah’ındır” ayetini (el-En‘am 6/57) yorumlamalarıyla örneklendirmektedir (Zehebi, AǾlamü’n-nübelaǿ, XVIII, 188). Şatıbi ise şariin maksadının ne olduğu üzerinde düşünmeden nasların zahirine tabi olmayı Hariciler’in özelliği diye zikrederek Zahirilik ile Haricilik arasında bir bağlantı olduğu imasında bulunmaktadır (el-Muvafaķāt, III, 390). Bununla birlikte Zahirilik eğiliminin/anlayışının sistemli bir düşünce haline gelmesi Davûd b. Ali el-İsfahani ile başlar. Zahirilik akımı başlangıçta onun ismine nisbetle Davudiyye şeklinde adlandırılırken sonraları “ehlü’z-zahir, ashabü’z-zevahir” olarak, daha geç dönemlere doğru ise Zahiriyye adıyla anılmıştır.

Bu isimlerin hepsi Türkçe’de Zahiriler / Zahirciler şeklinde karşılanırken akıma da Zahirilik / Zahircilik denilmektedir.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi