Maliki Mezhebini Diğer Mezheplerden Ayıran Hükümler

Maliki Mezhebini Diğer Mezheplerden Ayıran Hükümler
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Maliki Mezhebi Karakteristiği Yorumlar : 0 Okunma : 30122 Beğen : 0

Maliki mezhebinin üç temel özelliği füru-i fıkıhtaki görüşlerini büyük ölçüde belirlemiştir. Bunlar köken itibariyle ehl-i Hicaz fıkhının devamı olmakla amel ve maslahatı esaslı birer kaynak olarak kabul etmek şeklinde sıralanabilir. Maliki mezhebinin esaslarını oluşturan birçok kaide aslında Maliki mezhebi teşekkül etmeden önce meydana gelen ve sahabe veya tabiin dönemlerinde uygulandığı bilinen hükümlerdir.

Amel kavramı, sadece amel-i ehl-i Medine çerçevesinde değil mezhep içi fıkhi görüşlerin tercihinden örfe kadar Maliki fıkhının birçok boyutu üzerinde etkilidir. Bu kavramın ardında, fıkhi hüküm için seçkin bir topluluk tarafından uygulanmış olmanın bir delil değeri taşıdığı fikri yatmaktadır. Seçkin bir topluluk tarafından uygulanagelmek, gerek fertler tarafından rivayet edilen bilgiden gerekse ferdi akıl yürütmeden daha güvenli bir alan sağlayabilir. Böyle bir uygulamanın, her zaman tek başına yeterli bir bilgi kaynağı olmasa bile fıkhi akıl yürütme sürecinde mutlaka dikkate alınması gerektiği düşünülür. Amel-i ehl-i Medine’nin şer‘i delillerden sayılması ile ma cera bihi’l-amel ve meşhur görüşlerin mezhep içindeki daha kuvvetli delillere sahip görüşlerden üstün kabul edilmesi söz konusu anlayışın Maliki mezhebindeki çeşitli tezahürleri arasındadır. Bu tezahürlerin ilgi çekici bir örneği de Maliki mezhebinin diğer mezheplere nisbetle çok geniş ve zengin muhtevalı bir kazai literatüre sahip olmasıdır. Mahkemelerden, modern hukuklardaki temyize kısmen benzeyen işlevlere sahip kādılcemaa gibi yüksek kaza mevkilerine ve şehirlerde oluşturulan kaza şuralarına kadar farklı düzeylerde ortaya çıkan kazai görüşlerin bir telif geleneği içinde kayıt altına alınması, amel ve meşhur kategorilerine girmeyen geçmiş fıkhi uygulamaların dahi Maliki mezhebi içindeki fıkhi akıl yürütmede önemli bir dayanak noktası teşkil ettiğini göstermektedir. Örfün mezhep usulü içinde daha belirgin bir mevkiye sahip olması da aynı anlayışın bir uzantısıdır.

Maliki mezhebi, maslahat kavramını müstakil bir delil kaynağı olarak en erken kabul eden mezheptir. Diğer mezhepler de hem füru görüşlerinde hem daha geç dönemlerde fıkıh usullerinde maslahatın meşru bir kaynak olduğunu ifade etmekle beraber nassın hakkında sükut ettiği maslahat kavramı en çok Maliki mezhebinde işlenmiştir. Maslahat kavramı ile doğrudan ilişkili sedd-i zerai‘, istihsan, müraatü’l-hilaf delillerinin müstakil olarak Maliki usulü içinde yer alması bile maslahatın yerini ve önemini göstermek için yeterli olabilir. Maliki fıkhının söz konusu delilleri özellikle, diğer mezheplerin uygulamaktan bir ölçüde çekindiği ibadat sahasında da işletmiş olduğu vurgulanmalıdır. İstislah ve sedd-i zerai‘ delillerinin en önemli neticesinin tasarrufları amaç ve sonuçlarına göre nitelemeye ağırlık verilmesi prensibi olduğu rahatça söylenebilir. Bu prensip, akidlerde irade beyanından çok rıza unsuruna önem verilmesinden maraz-ı mevt kavramının ve hükümlerinin geniş kapsamlı tutulmasına kadar muamelat sahasının hemen tamamı üzerinde etkili olmuştur.

Maliki mezhebini füru-i fıkıh sahasında diğer mezheplerden ayıran birçok hüküm bulunmaktadır. İstikrar dönemi eserlerinde tatbike esas olarak zikredilen bu kabil görüşler arasında en dikkat çekici olanları klasik füru-i fıkıh tasnifine göre şöyle sıralanabilir:

Köpek ve domuz dahil bütün canlılar ve belirli şartlarda bunların artıkları temiz kabul edilir.

Müsta‘mel su temiz ve temizleyicidir.

Abdestte muvalat ve ovma farzdır, başın tamamı meshedilir.

Kan vb. sıvıların vücuttan çıkmasıyla abdest bozulmaz, fakat şüphe abdesti bozar.

Özürlü kişinin her namaz için abdest alması vacip değil müstehaptır.

Mesh müddetinin bir sınırı yoktur.

Üç kerahet vaktinde (fecir, istiva ve gurub) farz ve kaza namazları mekruh değildir.

Erkekler için diz kapağının üstü avret yeri sayılmaz.

Cehri namazlarda cemaat Fatiha suresini okumaz.

Fatiha’dan ve zamm-ı sureden önce besmele okunmaz.

Sabah namazının ikinci rek‘atında rükudan önce kunut duası okunur.

Vitir tek rek‘attır ve bu namazda kunut okumak mekruhtur.

Kıyamda ellerin iki yana salıverilmesi mendup olup bu hükmün Maliki mezhebinin ibadet sahasında en çok tartışılan meselesi olduğu söylenebilir. Hem amel-i ehl-i Medine hem sedd-i zerai‘ ilkesine dayandığı kabul edilen elleri salıverme, Maliki mezhebinin erken dönem Hicaz fıkhından aldığı ve bir mezhep olarak geliştirdiği özelliklerle yine bünyesinde barındırdığı ehl-i hadis anlayışının karşı karşıya geldiği en önemli noktalardan biridir. İmam Malik elleri bağlamanın ahad hadislerde sabit olduğunu bilmesine rağmen bu hadislerle amel etmemiştir. Malik’in talebelerinden itibaren gerek fakihler arasında gerek halk seviyesinde birçok tartışmaya ve hatta çatışmaya yol açan bu mesele günümüzde Malikiliğin hakim olduğu bölgelerde hala gündemde olup zengin bir literatüre konu olmuştur.

Cuma kılınan yerin şehir olması şart değildir, cemaat nisabı o bölgenin yerlisi olan on iki kişidir.

Bayram namazları müekked sünnet olup ilk rek‘atta altı, ikinci rek‘atta beş ziyade tekbir alınır.

Niyet orucun bir şartıdır, rüknü değildir. Farz oruçta niyeti tayin vaciptir.

Zekat vermek için zekata tabi malların üzerinden bir yıl geçmesi gerekir; vaktinden önce vermek caiz değildir. Kullanılan ziynet eşyasından zekat verilmez. Bütün madenlerin zekatı kırkta birdir.

Ücret karşılığı olsun veya olmasın hayattaki biri adına farz veya nafile hac vekaleti caiz değildir.

Mahkemede hakkında hüküm terettüp eden yeminler dışındaki yeminlerde ve adaklarda muteber olan niyettir.

Kurban sünnettir.

Maliki mezhebi eti yenen hayvanlarla ilgili mubahlık alanını en geniş tutan mezheptir. Kurbağa, kaplumbağa, kirpi, köstebek gibi hayvanlar, akrep, karınca gibi böcekler, bütün deniz hayvanları, yarasa hariç bütün türleriyle kuşlar ve bazı sınırlar dahilinde necis maddeyle beslenen hayvanlar (cellale) mubahtır.

Yırtıcı kara hayvanları ile maymun, kedi ve evcil köpeğin yenmesi mekruhtur. Ehl-i Hicaz fıkhının bir karakteristiği olarak müzik ve şarkı kerahetsiz mubahtır.

Maliki mezhebi, muamelat sahasının tanım ve tasnifleri hususunda Şafii ve Hanbeli mezhepleriyle hemen hemen aynı çizgide yer almakta ve bu mezheplerle beraber söz konusu alanda mukayeseli fıkıh literatüründeki cumhur kavramını teşkil etmektedir. Maliki mezhebi akidlerde irade beyanından çok rıza unsuruna ağırlık vermektedir. Kasıt ve manaya itibar konusunda bir uçta Hanbeli mezhebinin, diğer uçta Hanefi mezhebinin yer aldığı ayırımda Hanbeli mezhebine çok yakın bir mevkidedir. İç iradeye itibar esastır ve literatürde, bu kuralın kişinin boşamaya niyet etmesiyle veya içinden boşama lafzını geçirmesiyle boşamanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği gibi bazı aşırı örneklerinin tartışıldığı görülmektedir.

Aynı esasla bağlantılı olarak icap tek başına varlığı bağlayıcı kabul edilmektedir. İvazlı akidlerde akdin mahallinin mevcut olması gerekirken teberru akidlerinde mevcudiyet şartı yoktur. Nikah gibi mali olmayan akidlerle teberru akidlerinde izin verilen garar oranı diğer mezheplere göre daha geniştir. Nehiy ve fesad kavramları arasındaki zorunlu ilişkiden dolayı Hanefi mezhebindeki butlan ve fesad merhaleleri Şafii ve Hanbeli mezheplerinde olduğu gibi bir arada değerlendirilir. Yukarıdaki esasların bir neticesi olarak cuma ezanı vaktinde yapılan satışın feshedileceğine hükmedilir. Akdin hüküm ve sonuçlarının mevkuf olmasını gerektiren velayet noksanı hususunda Hanefi mezhebine yakındır. Şart muhayyerliğinin müddeti geniştir ve akid mahalline göre değişir. Şart, ayıp ve görme muhayyerlikleri ölümle düşmez, varislere intikal eder. Buna karşılık ayıp muhayyerliğinde aybın öğrenilmesinden hemen sonra fevren feshi gerekir. Bağışlama ve satım akdi yoluyla alacağın intikali belirli şartlarda kabul edilir. Birçok borç türünde izin verilen gararın sınırı maslahat ve örf gereği daha geniş tutulmuştur.

İcare lazım bir akiddir, taraflardan birinin vefatıyla münfesih olmaz. Vücuh şirketi dışında bütün şirket türleri caizdir. Hanefiler tarafından tarif edilen şekliyle mufavada şirketi caiz değildir. İkrah altındaki kişinin tasarrufları fuzulinin tasarrufları gibi mükrehin ikrahtan sonraki iznine bağlıdır.

Prensip olarak vekil başkasını vekil tayin edemez. Hibe mücerred akidle sabit ve kabz ile lazım olur. Hibenin hem sıhhati hem lüzumu için kabz şart olmayıp mücerred akidle temlik gerçekleşir. İarede kendisinden faydalanmadan önce muirin ariyeti geri isteme hakkı yoktur. Ancak geç dönem Maliki literatüründen anlaşıldığına göre belirli durumlar hariç mutlak ariyetten rücu caizdir.

Şahitlik nikah akdinin sıhhat şartı olup akdin yapılmasından sonra fakat zifaftan önce ikmal edilebilir. Mehir ise akdin şartıdır ve mehirsiz evlenme şartıyla nikah yapılsa evliliğin zifaftan önce feshi vaciptir. Evlilikte denkliğe yalnız din bakımından ve birtakım hastalıklara sahip olmama yönüyle itibar edilir. Geçimsizlik, nafakayı temin edememe, birle dört yıl arası değişen süreli terk, gāiplik ve hapis evlilikte kazai boşanma (tefrik) sebebidir. Nafakayı gerektiren akrabalık kapsamı çok dar tutulmuştur.

Vakfın ebedi olma şartı yoktur. Menkuller, hatta yiyecek gibi tüketilebilecek mallar bile vakfedilebilir. Vakıf, vakfedenin ayn üzerindeki mülkiyetini sona er-dirmez, sadece tasarruf hakkını ortadan kaldırır. Vakfa dair bu kuralların Malikiler’in hakim olduğu bölgelerin sosyal tarihini derinden etkilediği iddia edilmektedir. Fetih yoluyla alınmış araziler müslümanların vakfı haline dönüşür. Ölü arazinin ihyası için devlet başkanının izni gerekir. İkta ihya değil temliktir. Madenler prensip olarak devlete aittir, istila yoluyla mülk olamazlar. Gāsıp kullandığı malın gelirini tazmin eder. Şüf‘aya dahil olan malın kapsamı çok geniştir. Arazilerden ayrı satılmaları halinde bina, ağaç, arazide belirli bir süre kökü kalan ekinlerde bile şüf‘a caizdir. Ayrıca şüf‘a talebi için gereken süre çok geniş tutulmuştur.

Cinayet suçu amden ve hata yoluyla olmak üzere ikiye ayrılır ve diğer mezheplerin şibh-i amd kavramı amden cinayete dahil edilir. Kısas için haksız saldırı unsurunun bulunması yeterli olup öldürme kastının mevcudiyeti şart değildir. Kısasta hak sahibi akraba erkek asabedir. Kısasın uygulanma şekli prensip olarak cinayetin işlendiği yolla yapılır. Ta‘zir cezalarının asgari ve azami sınırları yoktur, maslahata göre belirlenir. Kısas ve hadlerin uygulanamadığı durumlarda suçluya ta‘zir cezası verilir. Hırsızlık cezasına ek mali cezalar getirilebilir.

Zina cezası ancak müslümana uygulanır. Zimmet akdi müşrik Araplar’la da yapılabilir. Ganimetin paylaştırılması devlet başkanı tarafından müslümanların maslahatına göre yapılır. İlgili ayetteki (el-Enfal 8/41) paylarla ilgili ifadeler sadece ganimetin dağıtılacağı önemli yerlere dikkat çekmek içindir.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi