Hanbeli Mezhebinin Kuruluş ve Tarihçesi

Hanbeli Mezhebinin Kuruluş ve Tarihçesi
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hanbeli Mezhebi Tarihçesi Yorumlar : 0 Okunma : 3190 Beğen : 0

Ahmed b. Hanbel’in görüşleri etrafında oluşan ve ona nisbetle anılan Hanbeli mezhebi, gerek mezhep imamının yaşadığı dönem gerekse mezhepleşme süreci bakımından Hanefi, Maliki ve Şafii mezhebinden sonra ortaya çıkmış dördüncü büyük Sünni mezhebidir. Bu mezhebe mensup olan fakihlere ve bu mezhebin görüşüyle amel eden kişilere Hanbeli (çoğulu Hanabile) denilir.

KURULUŞU ve TARİHÇESİ

Hanbeli mezhebinin doğuş ve kuruluşunu, gerek II (VIII) ve III. (IX.) yüzyıllarda Hicaz ve Irak bölgelerinde görülen fikir hareketlerinden, fıkhi gelişme ve ekolleşmeden ve bu arada gündeme gelen re’y, hadis ve kelam tartışmalarından, gerekse Ahmed b. Hanbel’in hayat hikayesinden ve fikri mücadelelerinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Abbasiler’in 132 (750) yılında idareyi ele geçirmelerinden Ahmed b. Hanbel’in yaşadığı III. (IX.) yüzyılın ilk yarısına kadar geçen süre içerisinde fıkhi faaliyetlerde büyük bir gelişme olmuş ve bu süre zarfında, Emeviler devrinde oluşan çevre ve muhit farklılığına dayalı Hicaz ve Irak ekolleri, hüküm çıkarmada re’y ve hadise verilecek yer ve değer konusuyla ilgili metodolojik bir farklılaşma noktasına gelmiştir. Bu ayrışmada Iraklılar re’yciliği (ehl-i re’y), Hicazlılar ise eser veya hadisçiliği (ehl-i eser, ehl-i hadis) temsil ediyor, ehl-i re’yin liderliğini Eb Hanife, ehl-i hadisin liderliğini ise Malik b. Enes yapıyordu. Ancak Irak bölgesindeki re’y hareketi ve fikri-kelami akımlar, aynı bölgede hadis merkezli muhafazakar bir anlayışın güçlenmesi için de zemin hazırlamış oldu.

Ahmed b. Hanbel küçük yaşlarda Kur’an-ı Kerim’i ezberleyip bir müddet Bağdatlı alimlerden gramer ve fıkıh okumuş ve özellikle 179’dan (795) itibaren kendini tamamıyla hadis tahsiline vermiş, bu maksatla Kfe’ye, Basra’ya, Mekke, Medine, Dımaşk, Halep ve el-Cezire’ye muhtelif seyahatler yaparak söz konusu bölgelerdeki muhaddis ve alimlerle görüşmüştür. el-Müsned’indeki rivayetlerinden yaklaşık 280 kadar hocadan ders aldığı anlaşılan Ahmed b. Hanbel’in hocaları arasında Hanefi mezhebinin ikinci imamı sayılan Eb Ysuf, İbrahim en-Nehai’nin öğrencisi Hüşeym b. Beşir, Kfeli Veki‘ b. Cerrah, Hicaz ekolünün büyük otoritesi Süfyan b. Uyeyne, Basralı Abdurrahman b. Mehdi, Yahya b. Said el-Kattan, Abdürrezzak es-San‘ani ve İmam Şafii gibi devrin pek çok önemli alimi bulunmaktadır. Hocalarının listesine bakıldığı zaman İbn Hanbel’in hukuki formasyonunun hadis ve Hicaz ekolüne dayandığı, re’y ekolünün temsilcilerinden Eb Ysuf’un etkisinde kalmadığı anlaşılır.

İmam Ahmed’in hayatında, Kuran’ın mahlk olup olmadığı konusundaki tartışmalardan dolayı yaşadığı mihne* olayının önemli etkisi olmuştur. Onun Abbasi halifesi Memn, Mutasım ve Vasiķ’ın benimsediği ve baskı ile kabul ettirmeye çalıştığı Kur’an’ın mahlk olduğu fikrine karşı sürdürdüğü kararlı tavrı ve mücadelesi, başta birkaç yıl süren hapis cezası olmak üzere çeşitli işkence ve mahrumiyetlere maruz bırakılmasına sebep olmuşsa da bu durum aynı zamanda ilim, zühd ve takvasının geniş halk kitlelerince tanınmasına, görüş ve metodunun ilim muhitlerinden destek bulmasına imkan hazırlamıştır.

Akaid konularına dair yazdığı er-Red ale’z-zenadıķa ve’l-Cehmiyye adlı risalesinden ve Mutezile’ye karşı verdiği mücadeleden Ahmed b. Hanbel’in, hadisçiliği ve fıkıhçılığı yanında aynı zamanda Ehl-i sünnet inancının yerleşmesine katkıda bulunan bir akaid alimi olduğu görülür. Onun ilim uğrunda yaptığı uzun yolculukları, mihne olayında gösterdiği salabeti ve daha sonraki dönemlerde özellikle Halife Mütevekkil-Alellah’ın ihsanlarına karşı müstağni tavrı kendisini büyük bir şöhrete kavuşturmuştur. İslam dünyasının çeşitli yerlerinden birçok öğrenci İmam Ahmed’in ilim halkasına katılmak için Bağdat’a gelmiş ve böylece daha sağlığında iken bu öğrenciler vasıtasıyla görüş ve fetvaları İslam dünyasının birçok bölgesine yayılmıştır. Bunun sonucu olarak akaid, hadis ve fıkıhla ilgili ilmi tartışmalarda ve yazılan eserlerde Ahmed b. Hanbel’in görüş ve düşüncelerini temsil eden veya savunan kişiler için “ashab-ı Ahmed” ve “Hanabile” gibi sıfatlar kullanılmaya başlanmış, bu arada çeşitli konulardaki sorulara verdiği cevaplar ve fetvalar “mesail” adıyla toplanmış, bu oluşum, daha sonra akaid ve fıkıhta adına Hanbeli mezhebi veya Selefiyye denilen yeni bir ekolün temelini teşkil etmiştir.

Ahmed b. Hanbel’in hadis ilmindeki şöhretine ve halku’l-Kur’an konusundaki mücadelesi sebebiyle görüşlerinin yayılması için meydana gelen uygun ortama rağmen onun sadece bir hadisçi olup normatif kurallarla ilgilenen bir hukukçu olmadığı yönünde en azından kendisini takip eden yüzyıllarda bazı görüşler ileri sürülmüştür. Hanbeliler’in sert tepkilerine rağmen İbn Kuteybe’nin el-Maarif, İbn Cerir et-Taberi’nin İħtilafü’l-fuķaha ve Debsi’nin Tesisü’n-nažar adlı eserlerinde Ahmed b. Hanbel fakihler arasında zikredilmemiştir. Bunda, bizzat İmam Ahmed’in kendisinin bir fakih değil muhaddis olarak bilinmek için gayret sarfetmesi ve kendi görüş ve fetvaları da dahil olmak üzere her türlü re’y ve fıkhın yazılmaması konusunda aşırı titizlik göstermesinin (İbnü’l-Cevzi, Menaķıbü’l-İmam Ahmed b. hanbel, s. 251-252) ve fıkhi konularda bizzat kaleme aldığı veya talebelerine yazdırdığı önemli bir eserinin bulunmayışının etkisi olmalıdır. Ancak sayıları az da olsa Ahmed b. Hanbel’e nisbet edilen bazı fıkıh risalelerinin mevcudiyeti, öğrencilerinin nesilden nesile naklettiği ve bizzat kendisinin hayatının sonlarına doğru yazılmasına izin verdiği binlerce fıkhi soruya verdiği cevaplar (mesail) ve bu cevapların verilişi sırasında takip ettiği bazı temel prensipler, onu İslam dünyasında yaşayan meşhur dört fıkıh mezhebinden birinin kurucusu yapmaya yeterli olmuştur.

Öğrencilerinin İbn Hanbel’in hadis, fıkıh, kelam ve ahlak konularıyla ilgili görüşlerini toplamaları ve mezhebin usulünü de bunlardan ortaya çıkarmaları şeklindeki hizmet ve katkıları sebebiyle Hanbeli mezhebi, M. Henri Laoust’un da işaret ettiği gibi kolektif bir yapıya benzemektedir (REI, XXVII, s. 74). Bu kolektif yapının tarihi serüveni ilk öğrenciler tarafından tedvin edilişi, uzun bir tarihi süreç içerisinde geçirdiği gelişme devresi ve son olarak da bir devletin resmi mezhebi ve ideolojisi olma imtiyazı ile kazandığı yeni dönem şeklinde üç ana başlık altında incelenebilir.

A) Tedvin Dönemi (855-945)

B) Gelişme Dönemi.

1. Büveyhiler Devri (945-1055)

2. Bağdat Abbasi Halifeliği’nin Son İki Yüzyılı (1055-1258)

3. Memlükler Devri (1250-1516)

4. Osmanlılar Devri (1517-1923).

C) Yeni Dönem



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi