Hanbeli Mezhebi Tarihçesi

Hanbeli Mezhebinin Bağdat Abbasi Halifeliği'nin Son iki Yüzyılında Gelişmesi

Hanbeli Mezhebinin Bağdat Abbasi Halifeliği'nin Son iki Yüzyılında Gelişmesi
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hanbeli Mezhebi Tarihçesi Yorumlar : 0 Okunma : 2217 Beğen : 0

Tarihi bakımdan bu dönem, Tuğrul Beyin 447de (1055) Büveyhilerin Bağdat üzerindeki vesayetini kaldırmasından Hülagunun 656 (1258) yılında Halife Müstasım-Billahı öldürerek Abbasi Hilafetine son vermesine kadar geçen bir süreyi kapsar. Bu devrede Abbasi halifeleri dünyevi yetkilerini Selçuklu sultanlarına devretmelerine rağmen manevi birer otorite olarak kendilerine saygı duyulmaya devam edilmiştir. Alparslan ve Melikşah dönemlerinde Anadolunun kapısı Türklere açılmış, Mekke ve Medine Şii eğilimli Fatımilerin elinden kurtarılmıştır. Ayrıca bu dönemde başta Batınilik olmak üzere çeşitli Şii gruplarla mücadele için sağlam bir alt yapı oluşturma faaliyetlerine girişilerek 459 (1067) yılında Bağdattan başlamak üzere Belh, Nişabur, Herat, İsfahan, Basra, Merv, Musul gibi şehirlerde Nizamiye medreseleri kurulmuştur. Bu eğitim faaliyetlerine Suriyede Nureddin Mahmud Zenginin kurduğu Zengi hanedanı ile Mısır ve Filistinde Selahaddin-i Eyyubinin kurduğu Eyyubi Devleti döneminde de devam edilmiştir. Devlet idaresindeki nüfuzlu bazı kişilerin tesis ettiği çeşitli vakıflar aracılığı ile faaliyette bulunan bu medreselerde akide alanında bir yandan Şia ve Mutezile gibi Ehl-i sünnet dışı gruplarla mücadele edilirken öte yandan Ehl-i sünnet içerisinde bazı aşırı unsurlar taşıyan eski Sünnilikle (Hanbelilik) yeni Sünnilik (Eşarilik) arasında bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Bu dengenin sonuçları fıkıh sahasına daha kolay yansımış ve medreselerde özellikle Sünni fıkıh mezheplerine ait kitaplar okutulmuştur.

Hanbeli mezhebinin gelişimi açısından altın çağ olarak kabul edilebilecek bu dönemde, Hanbeli alimlerinin akide konusunda mezhebin geleneksel tutumunu devam ettirdikleri, fakat fıkıh ve fıkıh usulü alanında aralarında bazı farklılıkların ortaya çıktığı görülür. Nizamiye medreselerinde Eşarilik, Mutezile ve tasavvuf arasında şiddetli bir rekabetin hüküm sürdüğü bu devrede Hanbeliler Bağdat ve Şamda yoğunlaşmış, vezir Ebül-Muzaffer İbn Hübeyre gibi bazı yetkililerle Abdülkadir-i Geylani gibi büyük sufilerin de himayesinde kendilerini güçlendirmiş ve birçok yeni medreseye sahip olmuştur. Bu dönemin tipik Hanbeli fakihlerinden biri, Berbehari ve İbn Battanın aksiyon ve anlayışının adeta takipçisi olan Şerif Ebu Cafer el-Haşimidir. Selefleri gibi mütevazi, fakat mücadeleci olan ve bidatçı kabul ettiği kişilere karşı çok sert davranan Haşimi Ebu Muhammed el-Hallal, Ebu İshak el-Bermeki, Kādi Ebu Yala el-Ferra, Ebu Abdullah ed-Damegāni gibi fakih ve muhaddislerin ders halkalarında yetişmiş, Selef akidesinin ve Abbasi Hilafeti otoritesinin yeniden tesisi için faaliyetlerde bulunmuştur. Ebu Cafer, 460 (1068) yılında Nizamiye Medresesinde Mutezilenin fikirlerinin okutulmasına, 461de (1069) Mutezile ve Hallac-ı Mansurun görüşlerine sempati duymakla itham edilen İbn Akıle, 464 (1072) yılında devlet görevlilerinin çeşitli yolsuzluklarına, bir yıl sonra yine İbn Akıle ve nihayet 469da (1077) Hanbeliliği tenkit eden ve onları tecsim ile suçlayan Nizamiye Medresesi hocalarından meşhur sufi Kuşeyrinin oğlu İbnül-Kuşeyriye karşı gerçekleştirilen halk hareketlerine önderlik yapmıştır.

Bu devrede Horasan bölgesinin önemli ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Heratta Hanbeliliğin en katı taraftarlığını İran asıllı muhaddis, müfessir, şair ve mutasavvıf Hace Abdullah-ı Herevinin yaptığı görülmektedir. Hanbeli mezhebi ve tasavvuf hakkındaki bilgisini Muhammed Takı es-Sicistaniye borçlu olan Herevi, bütün hayatı boyunca sadık bir Hanbeli olarak Selef düşüncesini hakim kılmak için mücadele etmiş, özellikle sıfatlar konusundaki görüşleri sebebiyle Mücessime ve Müşebbiheye mensup olmakla itham edilmiş, Eşari kelam anlayışının baskın olduğu Selçuklu hakimiyeti döneminde sohbetleri engellenmiş, çeşitli sürgün ve hapis cezalarına maruz kalmıştır. Herevi İslami ilimlerdeki geniş kültürü, kuvvetli hafızası ve olağan üstü hitabet kabiliyetiyle inandığı değerleri tavizsiz bir biçimde savunmuştur. Arapça ve Farsça olarak çeşitli konulara dair birçok eser yazan Herevinin en önemli kitabı, kelam ilminin ve kelamcıların kötülenmesiyle ilgili Źemmül-kelam adlı eserdir. Hanbeli mezhebinin Suriye ve Filistin bölgesinde yerleşmesi ve kök salmasında ise Ebül-Ferec eş-Şirazinin katkısı büyük olmuştur. Şirazinin oğlu İbnül-Hanbeli de fakih, müfessir ve etkili bir vaiz olup babasından sonra bölgesinde mezhebin imamı sayılmış ve Şafiilerin itirazlarına rağmen Dımaşkta Hanbeliyye Medresesini kurmuştur.

V. (XI.) yüzyılda geleneksel Sünni anlayışın canlanmasında ve Hanbeli usulünün şekillenmesinde Ebül-Hattab el-Kelvezaninin önemli payı vardır. Ebu Ali el-Hicazi, Ebu Ali el-Cevheri, Ebu Abdullah ed-Damegāni gibi hocalardan okuyan Kelvezaninin en meşhur öğrencisi, Kādiriyye tarikatının kurucusu ve koyu bir Hanbeli olan Abdülkādir-i Geylanidir. Hanbelilerin Mutezileye karşı sert tavırlarına rağmen Kelvezani, önemli Mutezile usulcülerinden Ebül-Hüseyin el-Basrinin el-Mutemedini okumuş ve muhtemelen Hanbeli camiasının tepkisinden sakındığı için isim vermeksizin onun birçok paragrafını ya aynen ya da küçük tasarruflarla, bu sahada kaleme aldığı ve mezhebin Ebu Yalanın Uddesinden sonra ikinci önemli usul kitabı sayılan et-Temhidinde nakletmiştir (bazı örnekler için bk. et-Temhid fi uśulil-fıķh, I, 79-83). Bu dönemin önemli simalarından biri de hayatı ve eserleriyle sadece Hanbeli mezhebinin değil aynı zamanda İslam düşüncesinin önemli bir devresine ışık tutan ve Sünnilik içerisinde gelişmeci bir hareketin başı sayılabilecek olan Ebül-Vefa İbn Akıldir. Kuran ilimleri, hadis, dil bilimleri, edebiyat ve tasavvuf gibi konularla da ilgilenen İbn Akılin özellikle fıkıh, usul-i fıkıh, kelam ve cedel sahasında telif ettiği eserler Hanbeli doktrinine ayrı bir zenginlik katmıştır.

Bağdat Abbasi Hilafetinin son iki yüzyılı içerisinde kendileri fıkıhçı olmadığı halde Hanbeliliğin gelişmesinde büyük etkisi bulunan vezir Ebül-Muzaffer İbn Hübeyre, Ebu Bekir ed-Dineveri ve Ebül-Hüseyin İbn Ebu Yalanın öğrencisidir. Halife Muktefi-Liemrillah tarafından 544te (1149) vezirliğe getirilen İbn Hübeyre, 557 (1162) yılında Hanbeli akidesini ve fıkhını öğretmek için bir medrese kurarak şahsi kütüphanesini buraya vakfetmiş ve hayatı boyunca sünnet ve hilafetin otoritesini yeniden inşa gayesiyle mücadele vermiştir. Bu amacını gerçekleştirebilmek için bir taraftan hilafeti Selçuklu sultanlarının kontrolünden kurtarmaya çalışmış, Nureddin Mahmud Zengiyi Mısırı Fatımilerden almaya teşvik etmiş, diğer taraftan bütün Sünni halkı Şiiliğin karşısında ve Hanbeli akidesi etrafında toplamaya çalışmıştır. Hadiste ve Arap dilinde otorite olan İbn Hübeyrenin öğrencileri arasında Ebül-Ferec İbnül-Cevzi ve İbnül-Maristaniyye de bulunmaktadır.

Bu dönemde Hanbeli düşüncesine tesir eden en önemli isimlerden biri Abdülkādir-i Geylanidir. Bağdatta Ebül-Hattab el-Kelvezani, İbn Akıl ve İbn Ebu Yala gibi hukukçulardan fıkıh dersi alan Abdülkādir, başlangıçta Şafii mezhebine mensupken daha sonra kendi mizacına daha uygun bulduğu Hanbeli mezhebini benimsemiş ve bu arada Muhammed b. Müslim ed-Debbas vasıtasıyla tasavvufa intisap etmiştir. Eserlerinde Ahmed b. Hanbelin itikadi ve fıkhi yaklaşımlarını hararetle savunan Geylaninin tasavvuf konusundaki bazı görüşlerini anlamak ve şahsiyetiyle ilgili menkıbeler içerisine sokulmuş olan yanlış bilgileri temizlemek oldukça güç görünmektedir.

VI. (XII.) yüzyılın en verimli Hanbeli müelliflerinden biri de hukukçu, müfessir, muhaddis, tarihçi ve vaiz kimliğiyle Ebül-Ferec İbnül-Cevzidir. İbn Hübeyrenin himayesinde vaizliğe başlayan İbnül-Cevzinin yumuşak bir üslupla yaptığı vaazlara halife dahil birçok devlet adamı ilgi göstermiştir. Hanbeliliğin gelişmesiyle yakından ilgilenen Halife Müstazi-Biemrillah zamanında medreselerde ve camilerdeki eğitim ve öğretim faaliyetleri bakımından Bağdatın en etkili kişilerinden biri haline gelen İbnül-Cevzi, 567de (1171-72) Selahaddin-i Eyyubinin Fatımileri mağlup ederek Kahirede yeniden Abbasi halifesi adına hutbe okutması üzerine en-Naśr ala Mıśr ve el-Miśbaĥul-muđi fi devletil-Müstađi adında iki eser kaleme almıştır. İbnül-Cevzi, Şiilik konusunda yeni bir politika takip etmeye başlayan Halife Nasır-Lidinillah zamanında Hanbeli Vezir Ebül-Muzaffer İbn Yunusu destekleyerek politik sahnede yer almaya devam etmiş, onun azledilmesinden ve 590 (1194) yılında Şii İbnül-Kassabın vezir olarak tayininden sonra ise gözden düşmüş ve aynı yıl Vasıta sürülerek burada beş yıl sürgün hayatı yaşamıştır. İbnül-Cevzi sadece öğrencileri yoluyla değil Kuran, hadis, fıkıh, kelam, tarih, tasavvuf, tıp, ahlak ve Arap edebiyatı gibi pek çok alanda yazdığı 200den fazla eseriyle dönemin kültürel hayatına büyük katkılarda bulunmuştur.

Abbasi Hilafetinin yıkılışından önceki yaklaşık elli yıllık dönem içinde, Hanbeliliğin önceki yüzyıla göre yeni bir açılım göstermemekle beraber yine de seviyeli eserler veren birçok bilginin yetiştiği ve onların aktif politika içerisinde yer aldıkları, Hanbelilerin eğitim kuruluşlarında ve resmi dairelerde diğer üç Sünni mezhep mensuplarının ellerinde bulunan imkanlara sahip oldukları görülmektedir. Bu devrede Bağdatta eserleri, dini ve siyasi yönelişleri itibariyle mezhebin tarihinde etkili olan şahsiyetler arasında İbnül-Maristaniyye adıyla anılan Ubeydullah b. Ali el-Bağdadi, İsmail b. Ali el-Ezci el-Memuni, tefsir, fıkıh, dil bilimi ve matematik gibi ilimlerde önemli bir mevkiye sahip olan Ebül-Bekā el-Ukberi gibi alimler bulunmaktadır.

Zengiler ve Eyyubiler devrinde Dımaşkta Beni Münecca ve Filistin kökenli Beni Kudame aileleri yetiştirdikleri alimlerle ünlüdür. Beni Münecca ailesinden Esad b. Münecca b. Berekat, Nureddin Mahmud Zenginin son zamanlarında Harran kadılığı görevinde bulunmuş, soyundan birçok alimin yetiştiği Esadın oğullarından Şemseddin Ömer İbnül-Münecca Harran kadılığı yapmış, İzzeddin Osman İbnül-Münecca ise iyi bir hadis ve fıkıh eğitimi almış ve kurduğu pek çok vakıfla Suriye Hanbeliliğinin gelişmesine hizmet etmiştir. İzzeddin Osmanın oğlu Sadreddin Ebül-Feth Esad İbnül-Münecca zengin ve etkili bir kişi olup Şamda yeni bir Hanbeli medresesi olan Sadriyyeyi kurmuştur. İzzeddin Osmanın diğer oğlu Ebül-Berekat Zeynüddin İbnül-Münecca da kendi zamanında Hanbeli alimlerinin en önde gelenlerindendi.

Filistinin Nablus şehrine bağlı Cemmail beldesindeki Kudame b. Mikdam b. Nasr ailesi, V. (XI.) yüzyıldan X. (XVI.) yüzyıla kadar bilhassa Hanbeli tarihine damgasını vurmuştur. 492de (1099) Haçlıların Kudüsü işgalinden sonra ailenin fertleri, başlarında daha önce Dımaşkta okumuş olan Ahmed b. Muhammed b. Kudame olduğu halde 551 (1156) yılında Dımaşka hicret ederek burada mescid ve medreseleriyle ünlü Salihiyye mahallesini kurmuşlardır. Abbasi Hilafetinin son iki yüzyılına tekabül eden zaman dilimi içinde bu aileden Abdülgani b. Abdülvahid el-Cemmaili, Ebu Ömer Muhammed b. Ahmed b. Kudame, Ebül-Hasan Şerefeddin Ahmed b. Ubeydullah b. Ahmed b. Kudame, Muvaffakuddin İbn Kudame ve Ebül-Abbas Seyfeddin Ahmed b. isa b. Abdullah gibi alimler yetişmiştir (Beni Kudame ailesi hakkında bk. Şakir Mustafa, III/14, s. 7-116). Bunlardan özellikle Abdülgani el-Cemmaili ile Muvaffakuddin İbn Kudame eserleri ve mücadeleleri açısından Hanbeli tarihinde çok önemli bir yere sahiptirler. Abdülgani el-Cemmaili, Bağdatta Abdülkādir-i Geylani ve diğer alimlerden okuduktan sonra Dımaşk, Kahire, İskenderiye ve İsfahana gitmiştir. Hayatı çeşitli mücadelelerle, hapis ve sürgünlerle geçen Abdülgani, bilhassa sıfatlar hakkındaki görüşlerinden dolayı teşbihle itham edilmiştir. Muvaffakuddin İbn Kudame Bağdatta Abdülkādir-i Geylaniden okumuş ve onun tasavvuf anlayışını sürdürmüştür. Muvaffakuddin Dımaşka döndükten sonra Hanbeli mezhebinin imamı olmuş, hatta İbn Teymiyyeye göre Şama Evzaiden (ö. 157/774) sonra ondan daha fakih bir alim gelmemiştir. Haçlılarla yapılan mücadelelere bilfiil katılan Muvaffakuddin, Dımaşktaki eğitim ve öğretim faaliyetleri yanında eserleriyle de Hanbeli literatürüne büyük katkıda bulunmuştur.

Hanbeli mezhebi Harranda da büyük temsilciler yetiştirmiştir. Özellikle Beni Teymiyye ailesinden gelen bilginler, hem Harranın kültür tarihine hem de Hanbeli mezhebinin gelişmesine hizmet etmiştir. Bu ailenin fertlerinden Fahreddin İbn Teymiyye (ö. 622/1225) Bağdatta okumuş ve memleketine döndükten sonra Nuriyye Medresesinde eğitim ve öğretim faaliyetlerine başlamış, ayrıca Harranda bizzat kendisi de bir medrese kurmuştur. Fahreddinin kardeşinin oğlu olan Mecdüddin İbn Teymiyye de Bağdatta altı yıl çeşitli ilimleri tahsil ettikten sonra Harranda eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunmuştur.

Öte yandan Hanbeli mezhebinin bu dönemde Irak, Suriye ve Filistin bölgelerinde gösterdiği canlılığa ilave olarak Eyyubiler devrinde Mısır bölgesinde de yayıldığı görülmektedir. Mısırda Hanbeliliğin ilk gelişmesi, Dımaşkta Ebül-Ferec eş-Şirazinin torunlarından İzzeddin İbn Abdülvehhabın Mısıra gitmesi ve burada bir medrese kurması ile başlatılabilir (İbn Receb, eź-Źeyl ala Ŧabaķātil-Ĥanabile, I, 370). Daha sonra Mısırdaki en önemli Hanbeli temsilcisi Zeynüddin Ali b. İbrahim b. Necadır. Zeynüddin Ali, Kahirede kendisi gibi vaiz olup Mısır hükümdarları üzerinde nüfuzu bulunan Şafii-Eşari ekolüne mensup Şehabeddin et-Tusi ile çeşitli tartışmalarda bulunmuş ve muhtemelen bu tartışmaların toplumda doğurduğu olumsuzluklar sebebiyle 595 (1199) yılında Eyyubi Emiri el-Melikül-Aziz Hanbelileri Mısırdan çıkarma kararı almış, ancak kısa bir süre sonra ölmesi üzerine bu plan gerçekleşmemiştir (İbn Kesir, XIII, 18). Bu olaylara rağmen Hanbelilik Suriyedeki kadar olmasa bile Mısırda varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Mesela el-Meliküs-Salih Necmeddin Eyyub döneminde (1240-1249) inşa edilen Salihiyye Medresesinde Hanbeli doktrini diğer üç Sünni mezheple beraber okutulmuştur. Yine bu devrede Hanbeli mezhebine mensup Şemseddin Muhammed el-Makdisi Mısıra yerleşmiş ve 663 (1264) yılında Mısırın ilk Hanbeli kādılkudatı olmuş, ayrıca bir süre de Kahiredeki Darü Saidis-suada Hankahının başına getirilmiştir. Makdisinin bu iki kurumun başına getirilmesi Hanbeliliğin Mısırda elde ettiği gelişmeyi açıkça göstermektedir. Ne var ki Mısırda Hanbeliliğin gelişmesi istikrarlı bir şekilde olmayıp meydana gelen hemen her siyasi hadisenin etkisi altında kalmıştır. Moğolların Bağdattan sonra Suriyeye yönelmeleri ve 658 (1260) yılında Aynicalut mevkiinde Memlük ordusu ile yaptıkları savaşı kaybetmeleri, Suriye ve Mısırın Baybarsın hakimiyeti altında birleşmesi kapısını açmış ve bir taraftan Moğol tahribiyle Bağdat Hanbeliliği sona ererken diğer taraftan Memlüklerin nüfuzu altındaki Dımaşk ve Kahirede Hanbeli mezhebi yeni bir döneme girmiştir.

Üst Resim : Abbasiler'den Kalma Samarra Antik Kenti (Samarra Camii) / Irak



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi