Budizm Tarihi

Ana Sayfa Dünya Dinleri Uzakdoğu Dinleri Budizm Budizm Tarihi Hindistan’da On Üçüncü Yüzyıl İstilaları Öncesi Budizm’in Kısa Tarihi, Mezheplerin Ortaya Çıkışı

Hindistan’da On Üçüncü Yüzyıl İstilaları Öncesi Budizm’in Kısa Tarihi, Mezheplerin Ortaya Çıkışı

Hindistan’da On Üçüncü Yüzyıl İstilaları Öncesi Budizm’in Kısa Tarihi, Mezheplerin Ortaya Çıkışı
Yazan : Yeşim Özbey Tarih : Kategori : Budizm Tarihi Yorumlar : 0 Okunma : 5089 Beğen : 0

Sırasıyla alçakgönüllü veya “daha küçük” araç ve engin veya “daha büyük” araç anlamına gelen Hinayana (Tib. Theg-dman) ve Mahayana (Tib. Theg-chen) terimleri ilk olarak, Mahayana’nın üstünlüğünü ifade etmek için, Geniş Kapsamlı Ayırıcı Farkındalık Hakkında Sutralar’da (Tib. Sher-phyin-gyi mdo, San. Prajnaparamita Sutras; İng. The Sutras on Far-reaching Discriminating Awareness;Mükemmel Bilgeliğin Sutraları) ortaya çıkmıştır. Tarihsel olarak, Mahayana’dan önce gelen ve her biri manastır disiplin kurallarına (Tib. ‘ dul-ba, San.vinaya) ilişkin biraz farklı bir versiyona sahip on sekiz ekol vardı. Her ne kadar kimileri on sekizini birden ifade etmek için alternatif isimler önermiş olsalar da, biz bunlar için küçültücü bir anlam kastetmeksizin daha yaygın olarak bilinen Hinayana terimini kullanacağız.

Theravada (Tib. gNas-brtan smra-ba, San. Sthaviravada), on sekiz Hinayana ekolü arasında günümüze kadar ulaşmış tek ekoldür. Sri Lanka’da ve Güneydoğu Asya’da gelişmiştir. Hint ve Tibet Mahayana metinleri Vaibhashika (Tib. Bye-brag smra-ba) ve Sautrantika (Tib. mDo-sde-pa) Ekollerinin felsefi görüşlerini sunarken, bu iki Hinayana ekolü on sekiz ekolden bir diğeri olan Sarvastivada’nın (Tib.Thams-cad yod-par smra-ba) kollarıdır. Tibet manastır disiplin kuralları, Sarvastivada’nın diğer bir kolu olan Mulasarvastivada’dan (Tib. gZhi thams-cad yod-par smra-ba) gelir. Dolayısıyla, Hinayana’nın Tibet sunumunu Theravada’yla karıştırmamak gerekir.

Doğu Asya Budist gelenekleri, on sekiz ekolden bir diğeri olan Dharmagupta (Tib. Chos-srung sde) ekolünün manastır disiplin kurallarını izlerler.

Shakyamuni Buddha

Daha sonra Shakyamuni Buddha olan Prens Siddharta, MÖ 566 ve 486 yılları arasında orta Kuzey Hindistan’da yaşamıştır. Otuz beş yaşında aydınlanmaya eriştikten sonra, gezgin dilenci olarak dolaşmış, başkalarına öğretilerde bulunmuştur. Çok geçmeden gittiği yerlerde yanına toplanıp kendisini izleyen cinsel hayattan imtina eden ruhani gezginlerden oluşan bir cemaate sahip olmuştur. Buddha, zamanla böyle bir ihtiyaç doğduğunda, bu cemaat için disiplin kuralları oluşturmuştur. “Keşişler” ayda bir kez bir araya gelerek bu kuralları zikreder ve kendilerini olmuş olabilecek ihlallerden arındırırlardı.

Buddha, aydınlanmasından yaklaşık yirmi yıl sonra, keşişlerin her yıl üç aylık yağmur mevsimi inzivası için bir araya gelerek aynı yerde kalmaları âdetini başlatmıştır. Budist manastırlarının insaşı da bu âdetten itibaren ortaya çıkmıştır. Buddha, vefat etmeden birkaç yıl önce bir rahibe geleneği de başlatmıştır.

[Bkz.: Shakyamuni Buddha’nın Yaşamı.]

Birinci Budist Konsey

Buddha öğretilerini Magadha’nın (Tib. Yul Ma-ga-dha) Prakrit (Tha-mal-pa) lehçesinde verirdi ama yaşamı süresince hiçbir öğretisi yazıya dökülmemiştir. Esasında, Buddha’nın öğretileri ilk olarak ancak MÖ birinci yüzyılın başında yazıya dökülmüş olup, bunlar da Theravada Ekolüne aittir. Bu metinler Sri Lanka’da ve Pali dilinde yazılmışlardır. Ondan önceki yüzyıllarda, keşişler Buddha’nın öğretilerini muhaza etmek için onları ezberler ve düzenli olarak zikrederlermiş.

Buddha’nın öğretilerini ezberden zikretme âdeti Buddha’nın vefatından birkaç ay sonra başlamıştır. Bu, ilk kez olarak Rajagrha’da (Tib. rGyal-po’i khab, günümüz Rajgir’i) yapılan ve beş yüz öğrencinin katıldığı Birinci Budist Konsey’de gerçekleşmiştir. Geleneksel anlatılara göre, bu konseyin tüm katılımcıları arhatlardan (Tib. dgra-bcom-pa), yani özgürleşmiş varlıklardan oluşuyordu.

Vaibhashika versiyonuna göre, arhatların üç tanesi öğretileri ezberden okurmuş. Toplantıda bulunan diğer herkes bu arhatların zikrettiklerinin birebir Buddha’nın söyledikleri olduğunu kabul ederse, o zaman bu öğretilerin gerçek olduğu kabul edilirmiş.

  • Ananda (Tib. Kun-dga’-bo) sutraları (Tib. mdo) zikretmiştir – bunlar farklı pratik temalarına ilişkin vaazlardır.
  • Upali (Tib. Nye-bar ‘khor) vinayayı zikretmiştir – bu, manastır disiplin kurallarıdır.
  • Mahakashyapa (Tib. ‘ Od-bsrung chen-po) abhidharmayı(Tib. chos mngon-pa) zikretmiştir; bu da bilgiye ilişkin özel konular hakkındadır.

Buddha’nın öğretilerinden oluşan bu üç bölüm Üç Sepet Gibi Koleksiyon’u (Tib. sDe-snod gsum, San. Tripitaka, Üç Sepet) oluşturmuştur.

  • Vinaya Sepeti yüksek etik öz disiplin hakkındaki öğretileri içeriyordu,Sutra Sepeti, yüksek içe çekili konsantrasyon hakkındakiler,Abhidharma Sepeti de yüksek ayırıcı farkındalık veya yüksek “bilgelik” hakkındaki öğretilerdir.

Vaibhashika anlatısında Buddha’nın abhidharma öğretilerinin hepsinin İlk Konsey’de zikredilmediği söylenir. Bazıları konseyin yetki sınırlarının dışında sözel olarak aktarılmış ve sonradan eklenmiştir.

Sautrantika versiyonuna göre, konseyde zikredilen abhidharma öğretileri kesinlikle Buddha’nın sözleri değildi. Bu Sepette yer alan yedi abhidharma metni esasında yedi arhat tarafından kaleme alınmıştır.

İkinci Budist Konsey ve Mahasanghika Ekolünün Kuruluşu

İkinci Budist Konsey, MÖ 386 veya 376’da yedi yüz keşişin bir araya geldiği bir toplantıyla, Vaishali’de (Tib. Yangs-pa-can) yapılmıştır. Konseyin amacı manastır disiplinine ilişkin on meseleyi çözüme kavuşturmaktı. Ortaklaşa alınan başlıca karar, keşişlerin altın kabul etmelerinin yasaklanmasıydı. Bu, günümüz terimleriyle, keşişlerin para kullanmalarının yasak olduğu anlamına gelir. Konsey daha sonra, saflığını pekiştirmek içinVinaya Sepeti’ni zikretmiştir.

Theravada anlatısı uyarınca, manastır kurumu içerisindeki ilk bölünme bu konseyde gerçekleşmiştir. İtiraz eden keşişler ayrılarak Mahasanghika (Tib. dGe-‘dun phal-chen-po) Ekolünü kurarken, geri kalan ihtiyarlar Theravada Ekolü olarak bilinir olmuştur. “Theravada” Pali dilinde “ihtiyarların sözlerine kulak verenler” demektir. “Mahasanghika, “büyük cemaat” anlamına gelir.

Başka anlatılara göreyse, asıl bölünme daha sonra, MÖ 349’da gerçekleşmiştir. Münakaşanın konusu da manastır disiplinine ilişkin meseleler değil, daha ziyade felsefi görüşlerdir. Söz konusu anlaşmazlık bir arhatın – özgürleşmiş varlığın – sınırlı olup olmadığına ilişkindir.

  • Theravada ihtiyarları arhatların bilgilerinin sınırlı olduğunu kabul ederdi. Söz gelimi, bir yere giderken gitmeleri gereken yönü bilemeyebilirler ve bu gibi bilgiler için başkalarına güvenmeleri gerekebilir. Fakat Dharma meseleleri hakkında her şeyi bilirler. Arhatların kendi eriştikleri bilgiler hakkında bile kuşkuları olabilir ama yollarından sapmazlar. Bununla beraber, Theravada arhatların arzu, vs. gibi rahatsız edici duygulardan tamamen azat olduklarında ısrar ederdi.
  • Mahasanghika veya “büyük grup” rahatsız edici duygulara ilişkin olarak aynı fikirde değildi. Arhatların yine de rüyalarda baştan çıkabileceklerini ve uykularında boşalabileceklerini çünkü arhatlarda hâlâ bir şehvet kalıntısı olduğunu ileri sürüyorlardı. Mahasanghika bu suretle arhat ve Buddha arasında net bir ayrım yapıyordu.

Theravada Ekolünü benimseyenler Kuzey Hindistan’ın batısına, Mahasanghika’yı benimseyenler de Kuzey Hindistan’ın doğusuna kayarak, daha sonra Güney Hindistan’ın doğusundaki Andhra’ya yayıldılar. Mahayana da daha sonra işte burada, Andhra’da doğup gelişmiştir. Batılı alimler Mahasanghika’yı Mahayana’nın atası olarak kabul eder.

Üçüncü Budist Konsey ve Sarvastivada ile Dharmagupta Ekollerinin Kuruluşu

MÖ 322 yılında Chandragupta Maurya, Kuzey Hindistan’ın orta bölgesinde, daha önceleri Budizm’in anavatanı Magadha olarak bilinen Maurya İmparatorluğu’nu kurmuştur. İmparatorluk hızla büyümüş, MÖ 268-232 yılları arasında, İmparator Ashoka’nın (Tib. Mya-ngan med-pa) hükümdarlığı altında doruk noktasına ulaşmıştır. Ashoka’nın döneminde Maurya İmparatorluğu günümüz Afganistan’ı ve Belucistan’ından Assam’a kadar uzanıyor ve Güney Hindistan’ın çoğunu içeriyordu.

İmparator Ashoka’nın saltanatı sırasında, MÖ 237’de kimi felsefi anlaşmazlıklar sebebiyle Sarvastivada Ekolü de Theravada’dan koptu. Theravada Ekolüne göre, bu kopuş Maurya’nın başkenti Pataliputra’da, yani günümüz Patna’sında imparatorluğun himayesinde gerçekleştirilen Üçüncü Konseyde gerçekleşmiştir. Fakat, bu konseyin gerçekleştiği tarihi, Sarvastivada’nın bölünmeyi kaydettiği tarihten yirmi yıl öncesi, yani MÖ 257 olarak belirtirler çünkü, Theravada’ya göre, bu konsey Theravada görüşünün saflığını yeniden olumladıktan sonradır ki İmparator Ashoka bir sonraki sene Budizm’i hem kendi imparatorluğunda hem de imparatorluğun ötesindeki yeni bölgelere yaymak amacıyla dışarıya heyetler göndermeye başlamıştır. Theravada Budizmi, bu heyetler sayesinde günümüz Pakistan’ına (Gandhara ve Sind), günümüz güneydoğu Afganistan’ında (Baktriya) Gujrat’a, Güney Hindistan’ın batısında Sri Lanka ve Burma’ya yayılmıştır. İmparator Ashoka öldükten sonra, oğlu Jaloka Keşmir’e Sarvastivada’yı getirmiştir. Buradan itibaren, zamanla günümüz Afganistan’ına yayılmıştır.

O halde, konsey ne zaman gerçekleşmiş olursa olsun, başlıca işi Buddha’nın öğretilerini analiz edip ortodoks Theravada ihtiyarlarının yanlış olarak kabul ettiği görüşleri reddetmekti. Konseyin başkeşişi Moggaliputta Tissa bu analitik itirazlarıTartışma Temelleri (Pali Kathavatthu, İng. Grounds of Disputation) adı altında derlemiş, bu da TheravadaAbhidhamma Sepeti’ndeki yedi metnin beşincisini oluşturmuştur.

Diğer Hinayana gelenekleri bu konseyi Theravada’dan farklı bir biçimde kaydetmiştir. Her halükarda, bölünmeye yol açan belli başlı felsefi hususlardan biri geçmiş, şimdiki ve gelecek fenomenlerin varlığı konusuydu.

  • Sarvastivada her şeyin var olduğunu ileri sürüyordu: artık-cereyan-etmeyen-şeyler, şimdi-cereyan-eden-şeyler ve henüz-cereyan-etmeyen-şeyler. Bu görüşe göre, bunun sebebi her şeyi oluşturan atomların ebedî olmasıydı; yalnızca aldıkları formlar değişiyordu. Böylece, atomların aldığı formlar henüz-cereyan-etmeyen-şeyler olmaktan çıkıp şimdi-cereyan-eden-şeylere, daha sonra da artık-cereyan-etmeyen-şeylere dönüşüyordu. Fakat bu şeylerden her birini oluşturan atomlar aynı ebedî atomlardı.
  • Yalnızca Theravada değil, Mahasanghika da yalnızca şimdi-cereyan-eden-şeylerin ve henüz meyvelerini vermemiş olan artık-cereyan-etmeyen-şeylerin var olduğunu ileri sürüyordu. Bu sonuncuların var olmasının sebebi hâlâ bir işlevi yerine getirebilmeleriydi.
  • Sarvastivada, Mahasanghika ile aynı fikirde olmakla beraber, arhatların rahatsız edici duyguların kalıntıları biçiminde sınırlılıkları olduğunu söylüyordu.

MÖ 190’da Dharmagupta Ekolü de Theravada’dan ayrıldı.

  • Dharmagupta arhatların rahatsız edici duyguları olmadığı konusunda Theravada’ya katılıyordu.
  • Fahat Mahasanghika gibi, Dharmagupta da Buddha’yı yüceltmeye meyilliydi. Buddhalara sunuda bulunmanın manastır mensuplarına sunuda bulunmaktan daha önemli olduğunu ileri sürüyor ve bilhassa Buddhaların kutsal emanetlerini içeren anıtlar olan stupalara sunuda bulunmanın çok önemli olduğunu söylüyordu.
  • Dharmagupta, sepetlere bir tane daha sepet gibi koleksiyon olan Dharani Sepeti’ni [The Dharani Basket] ekledi. Sanskritçede “tutma gücü” ve Tibetçe çevirisinde “hayati tedbirler” anlamına gelen “Dharaniler” (Tib. gzungs), ilahi formda söylendiğinde uygulayıcının yapıcı fenomenleri sürdürüp yıkıcı olanları ortadan kaldırmak için, Dharma’nın sözlerini ve anlamını aklında tutmasına yardımcı olan, ibadetle ilgili Sanskritçe formüllerdir. Bu dharaniler, Hindu klasiği Bhagavad Gita’nın ortaya çıkışının damgasını vurduğu o dönemin maneviyatını yankılıyordu.

Dharmagupta Ekolü günümüz Pakistan, Afganistan, İran, Orta Asya ve Çin’ine yayılmıştır. Çinliler rahiplerin ve rahibelerin yeminlerinin Dharmagupta versiyonlarını benimsemiştir. Yüzyıllar içerisinde zamanla, manastır disiplin kurallarının bu versiyonu Kore’ye, Japonya’ya ve Vietnam’a aktarılmıştır.

Dördüncü Budist Konsey

Theravada ve Sarvastivada Ekollerinin ikisi de kendi dört konseylerini gerçekleştirmiştir.

Theravada Ekolü dördüncü konseyini MÖ 83’te Sri Lanka’da gerçekleştirmiştir. Buddha’nın sözlerinin yorumlanmasındaki farklılıklardan dolayı çeşitli grupların Theravada’dan kopması nedeniyle, Maharakkhita ile beş yüz Theravada ihtiyarı Buddha’nın sözlerini aslına uygun olarak muhafaza etmek amacıyla zikredip yazıya dökmek için bir araya gelmiştir. Bu, Buddha’nın öğretilerinin ilk kez yazıya dökülmesidir ve bu ilk seferinde Pali dilinde yazıya dökülmüşlerdir. Üç Sepet Gibi Koleksiyon’un bu versiyonu olan Tipitaka, Pali Kanonu (İng.The Pali Canon) olarak bilinir. Fakat diğer Hinayana Ekolleri öğretileri sözel olarak aktarmaya devam etmiştir.

Sarvastivada Ekolünde zamanla öğretilere ilişkin çeşitli yorum farkları ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki daha sonra Vaibhashika Ekolüne dönüşmüştür. Daha sonra, MS 50 civarında, Sautrantika gelişmiştir. Her birinin abhidharmanın pek çok hususuna ilişkin kendi savları bulunuyordu.

Bu arada kuzey Hindistan, Keşmir ve Afganistan’da siyasi durum, Orta Asya’dan gelen Yuezhi (Wade-Giles: Yüeh-chih) istilasıyla kökten bir değişimin arifesinde bulunuyordu. Yuezhiler, esas olarak Doğu Türkistan’da yaşayan bir Hint-Avrupa halkıydı. MÖ ikinci yüzyılın sonunda batıda ve sonra güneyde muazzam bir bölgeyi fethederek, bunun sonucunda MS 226’da sona eren Kuşan Hanedanlığını kurdular. Kuşan İmparatorluğu doruk noktasındayken, günümüz Tacikistan, Özbekistan, Afganistan ve Pakistan’ından, Keşmir ve kuzeydoğuda Hindistan’a, Kuzey Hindistan’ın ortası ve Orta Hindistan’a kadar yayıldı. İpek Yolu’nu İndus Nehri’nin denize döküldüğü bölgelerdeki limanlara bağlayan bu hanedanlık Budizm’i pek çok yabancı etkiyle tanıştırdı. Yine bu bağlantı sayesinde, Budizm Çin’e ulaştı.

Kuşan hükümdarlarının en meşhuru olan Kral Kanishka bazı kaynaklara göre MS 78’den 102’ye kadar, diğer kaynaklara göreyse, MS 127’den 147’ye kadar hüküm sürmüştür. Her halükarda, Sarvastivada Ekolü dördüncü konseyini Kanishka’nın zamanında, ya dönemin başkenti Purushapura’da (günümüz Peşaver’i) ya da Keşmir’deki Srinagar’da gerçekleştirdi. Konsey, Sautrantaka abhidaharmayı reddederek Muhteşem Tefsir’de (San. Mahavibhasha, İng. The Great Commentary) kendi abdhidharmasını derledi. Konsey ayrıca Üç Sepet Gibi Koleksiyon’un Sarvastivada versiyonunun Prakritçeden Sanskritçeye tercümesine ve bu metinlerin yazıya dökülmesine de nezaret etti.

MS dördüncü ve beşinci yüzyıllar arasında Mulasarvastivada Ekolü Keşmir’de ana akım Vaibhashika Sarvastivada’dan ayrılarak kendi kolunu oluşturdu. MS sekizinci yüzyılın sonunda, Tibetliler manastır disiplin kurallarına ilişkin olarak bu ekolü benimsediler. Daha sonraki yüzyıllarda, Tibet’ten Moğolistan’a ve Rusya’nın Moğol ve bazı Türki bölgelerine yayıldı.

Mahasanghika Ekolünün Kolları

Bu arada, esas olarak Güney Hindistan’da yerleşmiş olan Mahasanghika Ekolü, beş ekole ayrıldı. Bunların hepsi arhatların sınırlı ve Buddhaların da yüce olduğunda hemfikirdi ve her biri bu savı daha da geliştirerek, Mahayana’nın yolunu açtılar. Belli başlı üç ekole ilişkin olarak:

  • Lokottaravada (Tib. ‘ Jig-rten ‘das-par smra-ba) Ekolü Buddha’nın aşkın bir varlık olduğunu, bedeninin bu dünyanın ölümlü bedenlerinin ötesinde olduğunu savunuyordu. Bu sav, bir Buddha’nın Üç Gövdesine (Üç Beden) ilişkin Mahayana açıklamasının temelini oluşturmuştur. Lokottaravada Ekolü Afganistan’a yayılmış ve taraftarları MS üçüncü ve beşinci yüzyıllar arasında Bamyan’da, Buddhaların aşkınlığına dair görüşlerini yansıtan devasa Buddhaları inşa etmişlerdir.
  • Bahushrutiya (Tib. Mang-du thos-pa) Ekolü Buddha’nın hem dünyevi hem de bu dünyanın ötesinde öğretilerde bulunduğunu savunuyordu. Bu da Mahayana’da Buddha’nın Vücut Bulma Gövdesi (Tib. sprul-sku, San. nirmanakaya) ile Tam Kullanımlı Gövdesi (Tib. longs-sku, San.sambhogakaya) arasında bir ayrıma yol açmıştır.
  • Bahushrutiya’dan kopan Chaitika Ekolü Buddha’nın daha bu dünyada görünmeden önce aydınlanmış olduğunu ve yalnızca başkalarına yol göstermek için aydınlanmasını göstermeye geldiğini savunuyordu. Bu sav da daha sonra Mahayana tarafından kabul görmüştür.

Mahayana’nın Ortaya Çıkışı

Mahayana sutraları ilk kez MÖ birinci yüzyıl ile MS dördüncü yüzyıl arasında, Güney Hindistan’ın doğusundaki Andhra’da, Mahasanghika’nın gelişmekte olduğu bölgede ortaya çıktı. Geleneksel Budist anlatılara göre, bu sutralar Buddha tarafından öğretilmiş ama sözel olarak aktarılmaları Hinayana eserlerinin olduğundan daha korunaklı bir biçimde gerçekleştirilmiştir. Bazıları insandışı alemlerde bile korunmuştur.

O dönemde ortaya çıktığı açık olan en önemli Mahayana sutraları şunlardı:

  • İlk iki yüzyıl boyunca, Geniş Kapsamlı Ayırıcı Farkındalık Hakkında Sutralar (San. Prajnaparamita Sutras, İng. The Sutras on Far-reaching Discriminating Awareness) ileVimalakirti’yi Öğreten Sutra (Tib. Dri-ma med-pa grags-par bstan-pa’i mdo, San. Vimalakirti-nirdesha Sutra). İlki tüm fenomenlerin boşluğuna ilişkin olup, ikincisi ruhban olmayan bodhisattvayı anlatır.
  • MS 100 civarında, Sonsuz Işık Buddhası Amitabha’nın Sukhavati Saf Diyarı’nı tanıtan Aşkın Mutluluğun (Saf) Diyarının Nizamı Üzerine Sutra (Tib. bDe-ba-can-gyi bkod-pa’i mdo, San. Sukhavati-vyuha Sutra, İng. The Array of the (Pure) Land of Bliss Sutra).MS 200 civarında, herkesin Buddha olma becerisi olduğunu ve dolayısıyla Buddha’nın öğreti aracının tamamının dirayetli yöntemler olarak biraraya geldiğini vurgulayan Kutsanmış Dharma’nın Lotus Sutrası(Tib. Dam-pa’i chos padma dkar-po’i mdo, San.Saddharmapundarika Sutra, İng. The Lotus Sutra of the Hallowed Dharma). Sunumu son derece ibadete yöneliktir.

Mahayana içerisinde, Madhyamaka (Tib. dBu-ma) ile Chittamatra (Tib. Sems-tsam-pa) Ekolleri de ilk kez olarak Güney Hindistan, Andhra’da ortaya çıkmıştır.

  • Madhyamaka Ekolünün, MS 150 ve 250 yılları arasında Andhra’da yaşayan ve Prajnaparamita Sutralarını açıklayan Nagarjuna’dan geldiği söylenir. Geleneksel anlatılara göre, Nagarjuna bu sutraları, Buddha’nın bunları orta Kuzey Hindistan’daki Rajagrha’nın yakınlarında bulunan Akbaba Doruğu’nda (Tib. Bya-rgod phung-pa’i ri, San. Grdhrakuta) öğrettiği zamanlardan beri nagalar tarafından korundukları denizin altından kurtarmıştır. “Nagalar” toprağın ve suların altında yaşayan yarı insan, yarı yılan varlıklardır.
  • Chittamatra Ekolü Lanka Sutraya İniş’i (Tib. Lan-kar gshegs-pa’i mdo, San. Lankavatara Sutra, İng. The Descent into Lanka Sutra) temel almıştır. Bu sutra ilk olarak Andhra’da ortaya çıkmakla beraber, Chittamatra öğretilerini MS dördüncü yüzyılın ilk yarısında günümüz orta Pakistan’ına karşılık gelen Gandhara’da yaşamış olan Asanga geliştirmiştir. Asanga bu öğretileri Maitreya Buddha’nın kendisine görünmesi vesilesiyle almıştır.

Manastır Üniversiteleri ve Tantranın Gelişimi

İlk Budist manastır üniversitesi Nalanda MS ikinci yüzyılın başında Rajagrha yakınlarında inşa edilmiştir. Nagarjuna’nın yanı sıra, daha sonra pek çok Mahayana ustası da burada ders vermiştir. Ancak, bu manastır üniversiteleri bilhassa MS dördüncü yüzyılın başında Gupta Hanedanlığı’nın kurulmasıyla gelişip serpilmiştir. Ders müfredatlarında felsefi akait sistemleri vurgulanır ve buradaki keşişler MS üçüncü ve altında yüzyıl arasında gelişen altı Hindu ve Jain ekolünün taraftarlarıyla sert münazaralara girişirdi.

Tantra da MS üçüncü ve altıncı yüzyıl arasında ortaya çıkmış olup, ilk olarak yine Güney Hindistan’daki Andhra’da görülmüştür. Bu, Guhyasamaja Tantra (Tib. dPal gSang-ba ‘dus-pa’i rgyud) idi. Nagarjuna bunun hakkında birden fazla tefsir kaleme almıştır. Budist geleneğe göre, tantralar da Buddha’nın bunları öğrettiği zamanlardan itibaren sözel olarak aktarılmış ama bu aktarım Mahayana sutra öğretilerinde olduğundan bile daha korunaklı bir biçimde gerçekleşmiştir.

Tantra çok geçmeden kuzeye yayılmıştır. MS sekizinci yüzyılın ortalarından dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar, bilhassa Uddiyana’da (Tib. U-rgyan), günümüz kuzeybatı Pakistan’ındaki Swat Vadisi’nde gelişmiştir. En son ortaya çıkan tantra, MS onuncu yüzyılın ortalarında ortaya çıkan Kalachakra Tantra’dır (Tib. dPal Dus-kyi ‘khor-lo’i rgyud, İng. Kalachakra Tantra).

Budist manastır üniversiteleri doruk noktasına Kuzey Hindistan’daki Pala Hanedanlığı (MS 750-on ikinci yüzyıl sonu) sırasında erişmiştir. Kraliyet himayesiyle Vikramashila gibi pek çok yeni üniversite yapılmıştır. Nalanda başta olmak üzere, bu manastır üniversitelerinden bazılarında tantra çalışmaları da müfredata eklenmiştir. Fakat MS sekizinci ve on ikinci yüzyıllar arasında, bilhassa seksen dört mahasiddha (Tib. grub-thob chen-po) geleneğiyle, tantra dersleri ve pratiği daha ziyade manastırların dışında gelişmiştir. “Mahasiddhalar” müthiş hünerlere vakıf olmuş tantra uygulayıcılarıdır.



Yazar Hakkında

  • Yeşim Özbey

    Yeşim Özbey

    Öfkeye tutunmak, zehiri kendin içip ötekinin ölmesini beklemek gibidir. Buddha